ANKARADAKİ OYUN EVLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ANKARADAKİ OYUN EVLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Eylül 2013 Salı

KORKU

KORKU

Çocukluk Döneminde Korkular ve Anne Babanın Yaklaşımı

 

            Korku; tehlikeler karşısında gösterilen doğal bir tepkidir. Bilinmeyen ve beklenmeyen şeyler çocuklarda korku yaratabilir.Her çocuk tehlikeli ve yabancı şeylere karşı korku duyabilir. Korkulacak şeyler ve korkunun şiddeti artığı zaman çocuk, kaygılı bir kişilik geliştirmeye başlar.

            Bazı ailelerde çocuklar korkutularak büyütülürler.Çocuk yetirmede kolay olan bu yöntem, sonuç vermediği gibi çocuk açısından da son derece zararlıdır. Kimi çocukların evde korkutulmadığı halde ürkek ve korkak oldukları görünmektedir.Eğer anne ve baba birçok şeyden korkuyorsa çocuğunda korkması doğaldır.Bazı aileler ise çocuğu duygusal açıdan korkutma eğilimindedirler. Bu yöntemle çocuğun davranışının değiştirilmesi amaçlanır. Ancak bu durum çocukta içten içe tedirginlik yaratır, çocuk suçluluk duygusuna kapılır ve annesini kaybetmekten korkar.

            Korku birinci yaşın ikinci yaşın yarısında artış gösterir. Küçükken yeni bir oyuncağı hemen atlayıp kavrarken daha büyüdüğü zaman bu yeni oyuncağı tutmakta kısa bir tereddüt geçirir, ve yine bu dönemde yükseklik korkusunun da başladığı görülmektedir. Bu dönemin en çarpıcı konusu “yabancı korkusu” dur. Ancak bebeğin yabancılara verdiği tepki bebeğin mizacına, daha önce yabancılarla olan deneyimlerinden, bebek ile yabancının karşılaştığı durum ve ortamdan etkilenir.

            Genellikle korku ve kaygı kavramlarının birbirine karıştırıldığı görülmektedir. Aralarında küçük ve önemli bir fark vardır. Korkunun belli bir kaynağı vardır. Örneğin; çocuk köpekten veya elektrik süpürgesi sesinden korkabilir. Ancak kaygının kaynağı belli değildir. Kaygılı çocuklar bir endişe duyarlar ama nedenini de tam olarak bilemezler. Yeni bir yere taşınma, anne baba tutumlarında ani bir değişiklik gibi durumlar kaygıya yol açabilir. Örneğin;  çocuk uyandığında kendisini hiç tanımadığı bir yerde ve hiç tanımadığı kişilerin arasında bulursa bu da kaygıya yol açabilir.

            Bazı korkuların kaynağı da çocuğun hayal gücüdür. Örneğin; gece yatarken tavanda oluşan bir gölge korku duymasına yol açabilir.

            Okul öncesi dönemde  daha önceki korkuları yerini yenilere bırakır. Daha küçükken yüksek sesler, ani hareketler, gölgeler, yabancılar, elektrik süpürgesi korku yaratır.Okul öncesi dönemde bu korkular yerini hayvan korkuları, hayali yaratıklar, karanlık, yalnız kalma, incinme, yaralanma, tıbbı müdahaleler korku yaratır.

            Korkular da bireysel farklılıklar çok fazladır. Bir çocuğu çok fazla korkutan bir şey başka bir çocuğu güldürebilir.

 

Çocuklardaki Korku Tepkileri Nelerdir?

 

            Korkmuş bir bebek ağlamak, çığlık atma ve anne-babaya sarılma şeklinde tepki gösterir. Anne babanın yanından ayrılmak istemez. Yürüme becerilerini kazanan bir çocuk eşyanın arkasına saklanabilir. Dil gelişimi yeterli düzeyde olan bir çocuk nelerden korktuğunu sözül olarak ifade edecektir. Bu durumda nelerden korktuğunu öğrenebilir ve korkularını ona tanımlayarak rahatlamasını sağlayabilirsiniz. Bazı çocuklar korktuklarında kekeleyebilir. Sizinle akşamları yatmak isteyebilir.Mide bulanması kusma, kalp ritminde artma gözlemleye bilirsiniz. Yanından ayrıldığınızda endişesi artar. Gece korkulu rüyalar görmeye başlar. Ağlayarak uykudan uyanabilir, iştahsızlık görülebilir.

           

Korku Yaşayan Bir Çocuğunuz Varsa Ona Nasıl Davranmalısınız?

 

            * Öncelikle çocuğun neden korktuğu tespit edilmelidir.

            * Korktuğu şeyin tanımlamasını isteyin. Yaşadığı duyguları paylaşarak onu ve korkularını önemsediğinizi hissettirin.

            * Onu dinlerken endişeli olmayın. Korkmuş olan bir çocuk sizin korktuğunuzu hissederse endişe düzeyi daha da artacaktır.

            * Yalnız olmadığını,  yanında olduğunuzu, güvende ve her şeyin yolunda olduğunu hissettirin. Bunu ses tonunuzla, mimik ve davranışınızla sağlayabilirsiniz. Rahat ve sakin olmalısınız,

            * Ona dokunarak rahatlamasını sağlayabilirsiniz.

            * Korktuğu şeyle ilgili açıklama yaparak ona güven vermeye çalışmalısınız. Örneğin; canavarlardan korkan bir çocuğunuz söz konusu ise aslında canavar diye bir şeyin olmadığını, bunun sadece masallarda olabileceğini açıklayın. Odasını birlikte gezerek, dolapların içine bakarak hiçbirşeyin olmadığını gösterip onun içini rahatlatabilirsiniz,

            * Korktuğu şeyin yavaş yavaş üzerine gitmesini sağlayın. Her aşamayı ona güven vererek ve onayını alarak yaparsanız daha sağlıklı olacaktır.Örneğin; Köpekten korkan bir çocuğunuz varsa önce köpek kahramanı olan güzel hikayeler ve masallar anlatın. Önce düşünsel olarak köpeklerin kötü hayvanlar olmadığını öğretin. Uysal bir köpeği uzaktan izlemesini sağlayın, zarar vermediğini öğrenmesi gerekir. Biraz zaman tanıyarak yavaş yavaş yaklaşmasını sağlayın. Kontrolün onda olduğunu hissettirmelisiniz.

            * Korkulu masallar anlatmamalı ve çizgi filmler izletmemelisiniz.

 

            Korkuların ortaya çıkması doğal bir süreç olsa da bir süre sonra anne baba yaklaşımları ile kontrol altına alınmalıdır. Kontrol altına alınmayan ve sürekli tekrar eden korkular çocukların psiko-sosyal gelişimlerini olumsuz etkiler. Farklı davranış problemlerinin ortaya çıkmasına ve çocuğun günlük yaşantısını olumsuz etkilemesine neden olur. Uzun süren korkular çocuğun kendine güvenini olumsuz etkiler. Uzun süre kontrol edilemeyen ve gittikçe artan korkular söz konusu olduğunda bir uzman desteği alınması çok daha sağlıklı olacaktır

 

Kaynakça        : Psikolog Eda Gökduman (www.anaokulu.com)

                          Prof. Dr.Pınar San Bayhan

                         Prof Dr.İsmihan Artan (Çocuk Gelişimi ve Eğitimi,  Yayınları)

20 Eylül 2013 Cuma

GEÇ KONUŞMA NEDİR "LATE TALKER "



GEÇ KONUŞMA-SEÇİCİ DİLSİZLİK NEDİR?

İki yaşını doldurmuş olmasına rağmen konuştukları kelime sayısı henüz elliyi geçmeyen çocuklar geç konuşan (late talker)olarak adlandırılır.

Bu çocuklar diğer bütün gelişim alanlarında herhangi bir gerilik olmamasına ragmen konuşmaya yaşıtlarına oranla geç başlarlar..

Geç konuşan çocuklarda herhangi bir duyma bozukluğunun olmadığının saptanması önemlidir.Herhangi bir organa bağlı olarak konuşmada bozukluk olmasına ‘organik konuşma bozukluğu’ denir.Herhangi bir  organda bozukluk olmadan ortaya çıkan duruma ‘işlevsel konuşma bozukluğu’ denir.

Her bebek 3-6 aylık oluncaya kadar anlamsız sesler çıkarabilir ve bu çocukta işitme kaybı olmadığını göstermez.Sağlıklı doğan her bebekte işitme taraması yapılmalıdır.

*6-12 aylık bebek ba,ba,ba,ma,ma,ma gibi anlamlı sesler çıkarmaya başlamalıdır.

*12-16 ay arasında  dede,baba gibi anlamlı 1-2  kelimesi olmalıdır.

*24.ay tamamlandığında 5-10 kelimeli bir kelime dağarcığı gelişmiş olmalıdır.

*24-36 ay arasında bu ne?top nerede?ben kimim?gibi soruları anlıyor ve anlamlı cevap veriyor olmalıdır.

*24-36 ay arasında 2 veya 3 kelimeli cümleler kurabiliyor  olmalıdır.

36.aydan sonra kullandığı kelimeler yabancılar tarafından anlaşılıyor olmalıdır.

*4-5 yaşında basit bir olayı anlatabiliyor olmalıdır.

*7 yaşında karmaşık bir olayı anlatabiliyor olmalıdır..

Geç konuşanların hemen hemen yarısı 3 yaşına kadar geri kalmış dil becerilerini geliştirerek yaşıtlarını yakalamayı başarırlar.yani anadilinin prensiplerini kavrar ve konuşabilirler.Bu çocuklar literatürde (late bloomer)geç açan çiçek gibi)olarak adlandırırlar.

Erkek çocukları,kız çocuklarına nazaran late bloomer alanına daha sık girdikleri söylenir.Avusturalyalı Bilimcilere göre bundan testosteron hormonu sorumlu..

Avusturalya Üniversitesi bu araştırmasını şöyle açıklıyor.Göbek kordonundaki hormon içeriği herşeyden önce hamileliğin üçüncü evresindeki testosteron değerleri hakkında bilgi verir.Bu nedenle hormon bu evrede beyinde konuşma yetisi için önemli olan devreleri etkiliyor.Bir olasılıkla hormon iki beyin yarısındaki iş bölümü miktarını değiştiriyor.Bu araştırma için 767 yenidoğanın göbek kordonundaki  testosteron değeri ölçüldü.89 çocugun daha geç konuştuğu görüldü.Bunlardan 53 tanesi erkekti ve testosteron değerleri daha yüksekti.Geç konuşmaya başlayan kız çocuklarındaki testosteron değeri ortalamanın altındaydı.Bu da hormonun kızlardaki dil gelişiminde tetikleyici etki yaptığını gösteriyor.

Çocukların geç konuşmasına neden olan durumlar

*ailesel dil gecikmesi

*gelişimsel dil gecikmesi

*prematüre doğum veya büyüme gelişme geriliği

*iki dil konuşulması sağ el,sol el kullanılması gibi çatışma yaratan durumlar.

*işitme kayıpları,işitmenin algılanması bozuklukları

*dil bağı,yarık damak dudak gibi ağız içi problemleri

*otizm,zeka geriliği yapan hastalıklar

*psiko-sosyal uyaran eksikliği

*üzerine titrenen çocuk ,çocuğa konuşma fırsatının verilmemesi.

Bu nedenlerden dolayı olabildiğince erken saptanması büyük önem taşımaktadır.

Olası  nedenler  araştırılıp ortaya konduktan sonra nedene yönelik tedavi yapılır.Hiç bir organik rahatsızlığı olmayan,ailede geç konuşma öyküsü olan yakını bulunan çocuk bekle gör yöntemi ile takip edilebilir.Çocuklarla yeterli ve etkin iletişim kurulmalı konuşmaları için fırsat verilmelidir.

Çocuklar olabildiğince yaşıtlarıyla olmaları sağlanmalıdır.

Son zamanlarda bu nedenlerin arasına sadece aile ile iletişim kurup misafirleri  ve arkadaşları ile iletişime geçmeyen çocuklarda katılmaktadır.Çocugunuzda bu gibi bir problemle karşılaşıyorsanız çocugunuz Seçici Dilsizlik yaşıyor olabilir.

Bu durum özellikle anaokuluna başlayan çocuklarda çekingenlik,sessizlik,ortamdaki duruma tepkisiz kalma ile kendini gösteriyor.

Bu seçici dilsizlik konusunu biraz daha açalım,seçici dilsizlik adı verilmesi çocugun sadecee bazı durumlarda tamamen sessiz kalması,konuşmaması,dilsiz olması nedeniyledir.

Kısaca sosyal çevrede meydana gelen konuşma yeteneğindeki yetersizliktir.

Çoğunlukla başka çocuklarla oyun için bir araya geldiği zaman yetişkinlerin dikkatini çeker.Örneğin anaokulunda konuşmaması ya da konuşmayı reddetmesi önce utangaçlık olarak değerlendirilir,bir süre sonra artık okula alışmış olması beklenen zamanda bile hala konuşmayı reddetmesi seçici bozukluğun varlığı ortaya çıkar.

Bazen evde bile bazı aile bireylerinin yanında konuşmaması söz konusu olabilir.Bu çocuklar genellikle evde normal olarak konuşurlar.Bazen kardeşleriyle veya anne babadan biriyle konuşur onlarla iletişimi iyidir ama diğer ebeveynle konuşmuyor olabilir.

Çocuk konuşmayı reddetmesine rağmen iletişim kurmaya istekli görünebilir.Örneğin yüz ifadesiyle bazen beden diliyle,kafasını sallayarak onaylandığını  yada kabul etmediğini belli edebilir.

Bazılarının fısıldadığı,tek heceli kelimeler çıkardığı da görülmüştür.Çogunlukla ağlama,anneye aşırı tutunma ve diğer endişe belirtileri birliktedir.Başlangıç yaşı 2-8 yaş arasındadır.Seçici dilsizliğin biyolojik etkenlerin önemli rolü olduğu düşünülmez.

Hangi çocuklarda görülür:
Okula başlayan çocuklarda aşırı utangaçlık çok normaldir. Ama Seçici dilsiz olanlar çoğunlukla ileri düzeyde utangaç, saplantıları olan, endişeli çocuklardır. Bu çocuklar, sosyal durumlarda diğer bütün çocuklardan çok daha utangaç, ürkek ve içe kapanıktır; Depresyon , endişe ve obsessif-kompulsif Bozukluk denilen başka bir ruhsal bozukluğun belirtileri de kendilerinde var olabilir. Bazı çocukların kendi seslerini duymaktan rahatsızlık duydukları, seslerinin hoş olmadığı duygusuyla seslerini duymak istemedikleri için konuşmadıkları da bildirilmiştir. Bazen depresyon eğilimiyle birliktedir.

Kız ve erkek çocuklarda , her iki cinsiyette de eşit oranlarda görülür, genellikle normal yetenekleri olan çocuklardır. Zeka düzeyi genellikle normaldir, ama daha az zeki veya daha zeki olanlar da görülmüştür.
Nadir olduğu bilinmesine rağmen görülme sıklığı tam olarak bilinmiyor. Genel olarak toplumda görülme sıklığı daha düşüktür, psikiyatrik hastalar arasında % 1 den azdır.
Çok nadir görüldüğü için belirtilerdeki değişim konusunda da çok fazla bilgiye sahip değiliz.

Nedenleri :
Önceki yıllarda bunun çocuğun küçük yaşta uğradığı travmalar nedeniyle geliştiği ve ailede büyük bir bozukluğun var olduğu düşünülürdü. Bazı çocuklarda travmanın etkisi ve aileyle ilgili etkenler tamamen dışlanamazsa da, 2002 li yıllardan itibaren bu bozukluğun çocuklardaki yüksek düzeydeki sosyal anksiyete- endişeyle bağlantılı olduğu kabul edilmiştir.
Çoğunlukla yetişkinlerde görülen sosyal fobi ile bağlantılıdır. Bu çocuklar genellikle yetişkin çağda sosyal fobik olarak nitelendirileceklerdir. Ailelerde genetik etkenler de olabilir, örneğin anne babaları sosyal durumlarda çok endişeli ve ileri düzeyde çekingen olan çocuklar çok daha büyük risk altındadır.

Teşhis nasıl konur?
Teşhis kolaydır, evde normal veya normale yakın düzeyde konuşan çocuk bir ya da bir buçuk yıl geçmesine rağmen hala okulda hiç konuşmuyorsa bu önemli bir bulgudur. Eğer çocuk evdeki yaşamında insanlarla sosyal ilişki kuruyorsa, okulda yüz ifadesiyle bazı ihtiyaçlarını anlatıyorsa,bu otizm olasılığını dışlar. Evdeki konuşmalara katılımı da sağırlık olasılığını uzaklaştırır.

Ancak tanının konması için konuşmama durumunun çocuğun okulda başarı ve spor aktivitelerinde yer almayı istediğini bozmuş olması da gerekir. Yani söz konusu olan gelip geçici bir inatçılık veya isteksizlik veya tembellik değildir, çocuk okulda başarılı olmayı, arkadaşlar arasında yer almayı ya da spor faaliyetlerine katılmayı istediği halde, bunları yapmaya niyetli olduğu halde, konuşamaması bütün bu isteklerini ve amaçlarını engellemektedir. Bu tanının konması için bozukluk en az bir aydır devam ediyor olmalıdır. Bunun içine, ilk birkaç ayda çocukların okulda gösterdiği utangaçlık dahil edilmez. . Bu tanı, ikinci bir dili konuşma yeteneğinden henüz. .emin olmayan göçmen çocuklar için de kullanılmaz. Kekemeliği veya benzeri konuşma problemleri nedeniyle sosyal çevrelerde konuşmaktan kaçınan çocuklar da bu tanıyı almazlar. .

Hangi sıklıkta görülür?
Genellikle nadir bozukluklardan biri olarak kabul edilir. Ruh sağlığı merkezlerinde başka nedenlerle tedavi olanlarda daha sık görülür, 1% oranındadır. ABD de toplam çocuk nüfusunun % 0.03- 0.07 oranında bulunmuştur. Bazı uzmanlar görülme oranının daha yüksek olduğunu düşünür. Çünkü pek çok vaka bildirilmemiş, zamanla düzelme meydana gelmiştir.

Tedavi:
Psikolojik tedavide çeşitli teknikler kullanılmıştır. En önemli nokta bu bozukluğun temelindeki anksiyete kaynağının bilinmesi ve çocuğun bu problemlerinin ortadan kaldırılmasıdır.
Nadiren temelde bir travma ve örselenme de bulunabilir, bu endişe kaynaklarının ortadan kaldırılması temeldir. Tedavi çeşidi ne olursa olsun, en etkili yöntem çocuğun ailesinin de tedavide yer aldığı, tedavi yönteminin çocuğun koşullarına göre aile ile tartışıldığı yöntemdir.

Konuşma patoloğunun; aile, okul ve diğer klinisyenlerle iletişim kurma açısından önemli bir rolü vardır. Bir anksiyete (endişe, huzursuzluk ) bozukluğudur, ruh sağlığı uzmanları ile konuşma patoloğu arasındaki ilişki önemlidir. İlk belirtiler okulda ortaya çıktığı için güçlüklerin en çok yaşandığı yerdir. Öğretmenin tutumu önemlidir. Çocuk kendini evde rahat ve güvende hissettiği için aile ile iyi bir ilişkinin kurulması da önem taşır.

• Bireysel psikoterapi çocuktaki genel endişeyi azaltmak ve daha iyi iletişim becerilerini geliştirmesinde yardımcıdır.
• Davranış Tedavisi ve davranış değişimi: İletişim kurmasındaki başarıları pozitif ödüllendirme yöntemiyle bu alanda deneyimli uzmanlar tarafından yapılır.

Son çalışmalarda bazı ilaçların da yararlı olduğu gösterilmiştir. Küçük yaştaki çocuklar ilaç tedavisine iyi cevap vermişlerdir.

Gidiş:
Bozukluk genellikle tedavi edilebilir, hatta bazılarında kendiliğinden düzelme gözlenir. Ne kadar sürede iyileşme görüldüğü hakkındaki araştırmalar kesin değilse de çoğunda birkaç yıl veya ayda geçer, genellikle 10 yaşından önce düzelme görülür. 12 yaşından büyük çocuklarda düzelme şansı biraz daha azdır. Ancak pek çok çocukta düzelme görülse de ileri yaşlarda da toplum içinde endişeleri devam etmiştir.

 

Kaynak:mersin dil&konuşma bozuklukları tedavi merkezi basın bülteni,nöroloji-psikoloji psikiyatri portalı basın bülteni, international hospital psikiyatri araştırması basın bülteni

                                              Hazırlayan:GÜL VUSLAT ÖZSAN(çocuk gelişimi ve eğitimi öğretmeni.)