3 YAŞ OYUN GRUBU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
3 YAŞ OYUN GRUBU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ekim 2013 Cumartesi

OTİZM NEDİR

OTİZM NEDİR?    


Çocuğunuzda aynı yaştaki diğer çocukların davranışlarından farklı davranışlar gözlüyorsanız kaygılanabilirsiniz. Bu davranışların otizm belirtisi olabileceğini düşünüyorsanız otizmin ne olduğunu, sizi ve ailenizi ne şekilde etkileyeceğini bilmek isteyebilirsiniz. Otizm, doğuştan gelen ya da yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkan karmaşık bir gelişimsel bozukluktur. Otizmin, beynin yapısını ya da işleyişini etkileyen bazı sinir sistemi sorunlardan kaynaklandığı sanılmaktadır. Sizin hatanız değil! Otizme neler yol açar? Bugün için bu soruya verilebilecek en doğru yanıt Otizme nelerin yol açtığı bilinmiyor yanıtı olacaktır. Otizmin anne-babadan kalıtım yoluyla geçmiş olabileceğinden kuşkulanılmaktadır. Dolayısıyla, bu yönde pek çok araştırma yapılmaktadır. Ancak, henüz otizmin geni bulunabilmiş değildir. Otizmin çevresel faktörlerle tetiklendiği düşünülmektedir. Otizme her çeşit toplumda, ırkta ve ailede rastlanmaktadır. Dolayısıyla, bu özelliklerin hiç birinin otizmle ilişkili olmadığı kabuledilmektedir. Öyleyse, otizmin çocuk yetiştirme özellikleriyle ya da ailenin ekonomik koşullarıyla ilişkisi yoktur. Yalnız değilsiniz! Otizm, günümüzde rastlanan en yaygın nörolojik bozukluktur ve Hastalıkları Kontrol Etme ve Önleme Merkezi (Centers for Disease Control Prevention)'nin 2012 verilerine göre 88'de 1 görülme sıklığı vardır. Bu yaygınlık bilgileri Birleşik Devletler kaynaklı iken, ülkemizde otistik bozukluğun yaygınlığına ilişkin henüz yeterli bilimsel veri bulunmamaktadır. Otistik bozukluğun tüm ırklarda, etnik gruplarda ya da sosyal statüsü farklı gruplarda görülebileceği, ailenin gelir durumu, yaşam biçimi ve eğitim düzeyi ile otistik bozukluk arasında bir bağ olmadığı vurgulanmaktadır. Cinsiyetle ilişkili olarak alanyazında farklı görülme sıklığı bilgileri bulunmasına rağmen, ortak görüş, erkeklerde kızlardan daha fazla görüldüğüdür Otizm tanısı alan çocukların çoğunda değişik derecelerde öğrenme güçlüğü ve zeka geriliği de görülebilir. Otizm, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de son yıllarda adı çok sık duyulan bir özel eğitim kategorisidir. Otizm terimi, zaman içinde yerini, otizm spektrum bozuklukları (ASD - autism spectrum disorders) terimine bırakmıştır. Otizm spektrum bozuklukları, yaygın gelişimsel bozukluklarla (pervasive developmental disorders - PDD) eşanlamlı olup, ileri düzeyde ve karmaşık bir gelişimsel yetersizlik anlamında kullanılmaktadır. Otizm ise, bu şemsiye altında yer alan kategorilerden yalnızca biridir. Otizm spektrum bozukluğu kavramı ile ilişkili belli başlı olgular şöyle sıralanabilir;
Otizm spektrum bozukluğunun nörolojik nedenlerden kaynaklandığı sanılmaktadır. Otizm spektrum bozukluğu tanılı bireylerin önemli bir bölümünde (yaklaşık %35), beyindeki anormal elektrik hareketlerine bağlı olarak; nöbet, istemsiz hareketler, bilinç yitimi vb. nörolojik sorunlar da görülebilir.
Otizm spektrum bozukluğu bir ruh hastalığı değildir; ancak, belirtileri bazı ruh hastalıklarını çağrıştırabilir.
Yapılan bilimsel araştırmalar, otizm spektrum bozukluğunun çocuk yetiştirme özellikleriyle ya da ailenin sosyal - ekonomik özellikleriyle ilişkisi olmadığını göstermiştir.
Otizm spektrum bozukluğunun kalıtsal olabileceği yönünde bulgular vardır; ancak, buna yol açan gen ya da genler henüz bulunmuş değildir.
Önceki yıllarda otizm spektrum bozukluğunun görülme oranının 500'de bir olduğu kabul edilirken, son verilere göre, otizm spektrum bozukluğunun yaklaşık her 88 çocuktan birini etkilediği düşünülmektedir. Ayrıca, erkeklerdeki yaygınlığı kızlardan dört kat fazladır.
Sanıldığının aksine, otizm spektrum bozukluğu tanılı bireylerin çoğunda, farklı düzeylerde zeka geriliği görülür. Ayrıca, zeka testlerinde, belli alanlar, diğer alanlara kıyasla çok daha geri çıkabilir.
Otizm spektrum bozukluğu tanılı bireylerin pek azında (yaklaşık %10), çok güçlü bellek, müzik yeteneği vb. üstün özelliklere rastlanır.
  Amerikan Psikiyatri Birliği'nin 2000 yılında yayımladığı kılavuza göre (DSM-IV-TR), otizm spektrum bozukluğu kapsamında beş ayrı kategori yer almaktadır:
Otizm (Otistik bozukluk)
Asperger  sendromu
Atipik otizm (Başka türlü adlandırılamayan otistik/yaygın gelişimsel bozukluk)
Çocukluk dezentegratif bozukluğu
Rett  sendromu

KAYNAK: http://www.tohumotizm.org.tr/ 
ALINTIDIR…

ARAŞTIRAN YAZAN:DAMLA ÖZKAN…

24 Eylül 2013 Salı

İNATÇILIK

                                                                 İNATÇILIK

 

İnatçılık ve İnatlığa Karşı Aile Tutumları

            Kişinin, belli ve geçerli bir nedeni olmaksızın bir harekette ısrar etmesi düşüncesini görüşünü, durumunu, davranışını değiştirmemesi haline inat denilmektedir.

Çocuk ve genç kendi varlığını hissettiği zamanlarda, varlığını kabul ettirmek için çevreden gelen uyarılara karşı direnir. Bu gelişimin en doğal sürecidir.

            İnatçı çocuk, saldırganlığını pasif direni yoluyla açığa vuran çocuktur.Her şeyi ağırdan alır, çantasını hazırlamaz, ağır giyinir, okula geç gider. Bir şey söylenince anlamamış gibi boş gözlerle bakarak anne babayı çileden çıkarabilir. Anne ve baba bu durum karşısında ne yapacağını nasıl yaklaşacağını bilemez. Dayak ve cezaya baş vurur, ancak çocuğun değişmediğini görünce daha çok kızar. İnatçı çocuklar, okulda isteksiz davranır yeteneklerini kullanmamakta direnir.

            İnatçı çocuğun, genel tutumu çoğunlukla gergin anne-çocuk ilişkisinin bir sonucudur. Annenin tuvalet eğitimi veya yemek konusunda çok katı ve ısrarcı oluşu çocuğu pasif direnmeye götürür.Anne-çocuk arasında bu dönemde başlayan çatışma devam ederse çocukta, inatçı bir kişilik gelişebilir. Çok karışan, ayrıntılar üzerinde çok duran annelerin çocuklarında inatçı davranışlar görülebilir. Kardeşler arasında ayrım yapılması da çocuğu inatçı bir kişiliğe yöneltebilir.

            18 aylıktan başlayıp 4 yaşına kadar geçen bir süreci kapsar. Bu dönemde çocuk, kendinin farkına varmıştır. Bireyselleşme çabası içindedir. Bu dönem 2 yaş sendromu adı ile de anılır.

            Bu özel durumda aile dikkatli olmalı ve gelişim süreci içinde bazı hususlara dikkat etmelidir.

Dikkat edilmediği durumda aile ve çocuk güçlükler yaşamakta ve aralarındaki ilişkiler bozulmaktadır.

            1- Çocuğun inadına karşı, inatla karşılık verilmemelidir.           

            2- 18 ay – 4 yaş arasındaki sürede inatçılık, gelişimin doğal bir özelliği olarak benimsenmelidir.           

            3- Yetişkin, inatçılığa karşı inatla bir tutum sergilerse, çocukta kişilik özelliği olarak yerleşmesine sebep olur.           

            4- Çocuklardan beklenen davranışlar açıkça ve anlaşılır şekilde anlatılmalıdır.           

            5- Çocuklara yapılacak açıklamalar, temel ihtiyaçları doyurulduktan sonra yapılmalıdır, beslenme, uyku, temizlik gibi.                       

            6- İnat sırasında çocuğun dikkati başka yere çekilmelidir.           

            7- Çocuktan gelen istekler, inat davranış süresince değil, normale döndükten sonra belki yerine getirilebilir.           

            8- Çocuğun her davranışına kusur bulup müdahale etmemek gerekir,           

            9- Kardeşler arasında ayırım yapmamak gerekir ki inatçılık davranışının oluşmasına ortam oluşturmasın.

            10- “Falancı gibi inatçı, filancada böyle inatçıydı” gibi etiketlemelerden kaçınmak gerekir.           

            11- Bazı çocuklarda, genellikle çalışan annelerin çocuklarında da dikkat çekmeye yönelik inatçılıklar görülebilir. Mümkün olduğu kadar böyle anneler, özellikle çocuklarıyla baş başa kalabilecekleri, onunla konuşup, oynayabilecekleri süreler yaratmalıdır.          

            12- Yetişkinler, özellikle anne ve baba da dahil ten temasına önem vererek çocuklarını sevdiklerini her fırsatta hissettirmelidirler.          

            13- Çocukla konuşurken, isteğimizi belirtirken iyi bir göz kontağı kurulmalı; inat davranışı meydana geldiğinde bakışlarımızla hatırlatıcı olmalıyız.          

            14- Yetişkinler tutumlarında kararlı olmalıdır.           

            15- Kararlı tutum beden diliyle mutlaka destekleyici olmalıdır.           

            16- Ebeveyn, tutumunu önce kendi inanmalı ki uygulamada sorun yaşamasın.           

            17- Çocuğun makul istekleri yerine getirilmelidir, ancak tüm makul isteklerde bir sınır olmalıdır.                      

            18-Anne ve babanın tutumları ortak olmalıdır ki çocuk sorun yaşamasın 

Kaynakça: Özgür Simav ( Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı Pedegog- Aile ve İleşim Danışmanı

 

Prof Dr.Neriman Aral

Doç Dr.Figen Gürsoy

(Özel Eğitim Gerektiren Çocuklar ve Özel Eğitim Giriş Mepa Yayınları)
                   
 

 

20 Eylül 2013 Cuma

GEÇ KONUŞMA NEDİR "LATE TALKER "



GEÇ KONUŞMA-SEÇİCİ DİLSİZLİK NEDİR?

İki yaşını doldurmuş olmasına rağmen konuştukları kelime sayısı henüz elliyi geçmeyen çocuklar geç konuşan (late talker)olarak adlandırılır.

Bu çocuklar diğer bütün gelişim alanlarında herhangi bir gerilik olmamasına ragmen konuşmaya yaşıtlarına oranla geç başlarlar..

Geç konuşan çocuklarda herhangi bir duyma bozukluğunun olmadığının saptanması önemlidir.Herhangi bir organa bağlı olarak konuşmada bozukluk olmasına ‘organik konuşma bozukluğu’ denir.Herhangi bir  organda bozukluk olmadan ortaya çıkan duruma ‘işlevsel konuşma bozukluğu’ denir.

Her bebek 3-6 aylık oluncaya kadar anlamsız sesler çıkarabilir ve bu çocukta işitme kaybı olmadığını göstermez.Sağlıklı doğan her bebekte işitme taraması yapılmalıdır.

*6-12 aylık bebek ba,ba,ba,ma,ma,ma gibi anlamlı sesler çıkarmaya başlamalıdır.

*12-16 ay arasında  dede,baba gibi anlamlı 1-2  kelimesi olmalıdır.

*24.ay tamamlandığında 5-10 kelimeli bir kelime dağarcığı gelişmiş olmalıdır.

*24-36 ay arasında bu ne?top nerede?ben kimim?gibi soruları anlıyor ve anlamlı cevap veriyor olmalıdır.

*24-36 ay arasında 2 veya 3 kelimeli cümleler kurabiliyor  olmalıdır.

36.aydan sonra kullandığı kelimeler yabancılar tarafından anlaşılıyor olmalıdır.

*4-5 yaşında basit bir olayı anlatabiliyor olmalıdır.

*7 yaşında karmaşık bir olayı anlatabiliyor olmalıdır..

Geç konuşanların hemen hemen yarısı 3 yaşına kadar geri kalmış dil becerilerini geliştirerek yaşıtlarını yakalamayı başarırlar.yani anadilinin prensiplerini kavrar ve konuşabilirler.Bu çocuklar literatürde (late bloomer)geç açan çiçek gibi)olarak adlandırırlar.

Erkek çocukları,kız çocuklarına nazaran late bloomer alanına daha sık girdikleri söylenir.Avusturalyalı Bilimcilere göre bundan testosteron hormonu sorumlu..

Avusturalya Üniversitesi bu araştırmasını şöyle açıklıyor.Göbek kordonundaki hormon içeriği herşeyden önce hamileliğin üçüncü evresindeki testosteron değerleri hakkında bilgi verir.Bu nedenle hormon bu evrede beyinde konuşma yetisi için önemli olan devreleri etkiliyor.Bir olasılıkla hormon iki beyin yarısındaki iş bölümü miktarını değiştiriyor.Bu araştırma için 767 yenidoğanın göbek kordonundaki  testosteron değeri ölçüldü.89 çocugun daha geç konuştuğu görüldü.Bunlardan 53 tanesi erkekti ve testosteron değerleri daha yüksekti.Geç konuşmaya başlayan kız çocuklarındaki testosteron değeri ortalamanın altındaydı.Bu da hormonun kızlardaki dil gelişiminde tetikleyici etki yaptığını gösteriyor.

Çocukların geç konuşmasına neden olan durumlar

*ailesel dil gecikmesi

*gelişimsel dil gecikmesi

*prematüre doğum veya büyüme gelişme geriliği

*iki dil konuşulması sağ el,sol el kullanılması gibi çatışma yaratan durumlar.

*işitme kayıpları,işitmenin algılanması bozuklukları

*dil bağı,yarık damak dudak gibi ağız içi problemleri

*otizm,zeka geriliği yapan hastalıklar

*psiko-sosyal uyaran eksikliği

*üzerine titrenen çocuk ,çocuğa konuşma fırsatının verilmemesi.

Bu nedenlerden dolayı olabildiğince erken saptanması büyük önem taşımaktadır.

Olası  nedenler  araştırılıp ortaya konduktan sonra nedene yönelik tedavi yapılır.Hiç bir organik rahatsızlığı olmayan,ailede geç konuşma öyküsü olan yakını bulunan çocuk bekle gör yöntemi ile takip edilebilir.Çocuklarla yeterli ve etkin iletişim kurulmalı konuşmaları için fırsat verilmelidir.

Çocuklar olabildiğince yaşıtlarıyla olmaları sağlanmalıdır.

Son zamanlarda bu nedenlerin arasına sadece aile ile iletişim kurup misafirleri  ve arkadaşları ile iletişime geçmeyen çocuklarda katılmaktadır.Çocugunuzda bu gibi bir problemle karşılaşıyorsanız çocugunuz Seçici Dilsizlik yaşıyor olabilir.

Bu durum özellikle anaokuluna başlayan çocuklarda çekingenlik,sessizlik,ortamdaki duruma tepkisiz kalma ile kendini gösteriyor.

Bu seçici dilsizlik konusunu biraz daha açalım,seçici dilsizlik adı verilmesi çocugun sadecee bazı durumlarda tamamen sessiz kalması,konuşmaması,dilsiz olması nedeniyledir.

Kısaca sosyal çevrede meydana gelen konuşma yeteneğindeki yetersizliktir.

Çoğunlukla başka çocuklarla oyun için bir araya geldiği zaman yetişkinlerin dikkatini çeker.Örneğin anaokulunda konuşmaması ya da konuşmayı reddetmesi önce utangaçlık olarak değerlendirilir,bir süre sonra artık okula alışmış olması beklenen zamanda bile hala konuşmayı reddetmesi seçici bozukluğun varlığı ortaya çıkar.

Bazen evde bile bazı aile bireylerinin yanında konuşmaması söz konusu olabilir.Bu çocuklar genellikle evde normal olarak konuşurlar.Bazen kardeşleriyle veya anne babadan biriyle konuşur onlarla iletişimi iyidir ama diğer ebeveynle konuşmuyor olabilir.

Çocuk konuşmayı reddetmesine rağmen iletişim kurmaya istekli görünebilir.Örneğin yüz ifadesiyle bazen beden diliyle,kafasını sallayarak onaylandığını  yada kabul etmediğini belli edebilir.

Bazılarının fısıldadığı,tek heceli kelimeler çıkardığı da görülmüştür.Çogunlukla ağlama,anneye aşırı tutunma ve diğer endişe belirtileri birliktedir.Başlangıç yaşı 2-8 yaş arasındadır.Seçici dilsizliğin biyolojik etkenlerin önemli rolü olduğu düşünülmez.

Hangi çocuklarda görülür:
Okula başlayan çocuklarda aşırı utangaçlık çok normaldir. Ama Seçici dilsiz olanlar çoğunlukla ileri düzeyde utangaç, saplantıları olan, endişeli çocuklardır. Bu çocuklar, sosyal durumlarda diğer bütün çocuklardan çok daha utangaç, ürkek ve içe kapanıktır; Depresyon , endişe ve obsessif-kompulsif Bozukluk denilen başka bir ruhsal bozukluğun belirtileri de kendilerinde var olabilir. Bazı çocukların kendi seslerini duymaktan rahatsızlık duydukları, seslerinin hoş olmadığı duygusuyla seslerini duymak istemedikleri için konuşmadıkları da bildirilmiştir. Bazen depresyon eğilimiyle birliktedir.

Kız ve erkek çocuklarda , her iki cinsiyette de eşit oranlarda görülür, genellikle normal yetenekleri olan çocuklardır. Zeka düzeyi genellikle normaldir, ama daha az zeki veya daha zeki olanlar da görülmüştür.
Nadir olduğu bilinmesine rağmen görülme sıklığı tam olarak bilinmiyor. Genel olarak toplumda görülme sıklığı daha düşüktür, psikiyatrik hastalar arasında % 1 den azdır.
Çok nadir görüldüğü için belirtilerdeki değişim konusunda da çok fazla bilgiye sahip değiliz.

Nedenleri :
Önceki yıllarda bunun çocuğun küçük yaşta uğradığı travmalar nedeniyle geliştiği ve ailede büyük bir bozukluğun var olduğu düşünülürdü. Bazı çocuklarda travmanın etkisi ve aileyle ilgili etkenler tamamen dışlanamazsa da, 2002 li yıllardan itibaren bu bozukluğun çocuklardaki yüksek düzeydeki sosyal anksiyete- endişeyle bağlantılı olduğu kabul edilmiştir.
Çoğunlukla yetişkinlerde görülen sosyal fobi ile bağlantılıdır. Bu çocuklar genellikle yetişkin çağda sosyal fobik olarak nitelendirileceklerdir. Ailelerde genetik etkenler de olabilir, örneğin anne babaları sosyal durumlarda çok endişeli ve ileri düzeyde çekingen olan çocuklar çok daha büyük risk altındadır.

Teşhis nasıl konur?
Teşhis kolaydır, evde normal veya normale yakın düzeyde konuşan çocuk bir ya da bir buçuk yıl geçmesine rağmen hala okulda hiç konuşmuyorsa bu önemli bir bulgudur. Eğer çocuk evdeki yaşamında insanlarla sosyal ilişki kuruyorsa, okulda yüz ifadesiyle bazı ihtiyaçlarını anlatıyorsa,bu otizm olasılığını dışlar. Evdeki konuşmalara katılımı da sağırlık olasılığını uzaklaştırır.

Ancak tanının konması için konuşmama durumunun çocuğun okulda başarı ve spor aktivitelerinde yer almayı istediğini bozmuş olması da gerekir. Yani söz konusu olan gelip geçici bir inatçılık veya isteksizlik veya tembellik değildir, çocuk okulda başarılı olmayı, arkadaşlar arasında yer almayı ya da spor faaliyetlerine katılmayı istediği halde, bunları yapmaya niyetli olduğu halde, konuşamaması bütün bu isteklerini ve amaçlarını engellemektedir. Bu tanının konması için bozukluk en az bir aydır devam ediyor olmalıdır. Bunun içine, ilk birkaç ayda çocukların okulda gösterdiği utangaçlık dahil edilmez. . Bu tanı, ikinci bir dili konuşma yeteneğinden henüz. .emin olmayan göçmen çocuklar için de kullanılmaz. Kekemeliği veya benzeri konuşma problemleri nedeniyle sosyal çevrelerde konuşmaktan kaçınan çocuklar da bu tanıyı almazlar. .

Hangi sıklıkta görülür?
Genellikle nadir bozukluklardan biri olarak kabul edilir. Ruh sağlığı merkezlerinde başka nedenlerle tedavi olanlarda daha sık görülür, 1% oranındadır. ABD de toplam çocuk nüfusunun % 0.03- 0.07 oranında bulunmuştur. Bazı uzmanlar görülme oranının daha yüksek olduğunu düşünür. Çünkü pek çok vaka bildirilmemiş, zamanla düzelme meydana gelmiştir.

Tedavi:
Psikolojik tedavide çeşitli teknikler kullanılmıştır. En önemli nokta bu bozukluğun temelindeki anksiyete kaynağının bilinmesi ve çocuğun bu problemlerinin ortadan kaldırılmasıdır.
Nadiren temelde bir travma ve örselenme de bulunabilir, bu endişe kaynaklarının ortadan kaldırılması temeldir. Tedavi çeşidi ne olursa olsun, en etkili yöntem çocuğun ailesinin de tedavide yer aldığı, tedavi yönteminin çocuğun koşullarına göre aile ile tartışıldığı yöntemdir.

Konuşma patoloğunun; aile, okul ve diğer klinisyenlerle iletişim kurma açısından önemli bir rolü vardır. Bir anksiyete (endişe, huzursuzluk ) bozukluğudur, ruh sağlığı uzmanları ile konuşma patoloğu arasındaki ilişki önemlidir. İlk belirtiler okulda ortaya çıktığı için güçlüklerin en çok yaşandığı yerdir. Öğretmenin tutumu önemlidir. Çocuk kendini evde rahat ve güvende hissettiği için aile ile iyi bir ilişkinin kurulması da önem taşır.

• Bireysel psikoterapi çocuktaki genel endişeyi azaltmak ve daha iyi iletişim becerilerini geliştirmesinde yardımcıdır.
• Davranış Tedavisi ve davranış değişimi: İletişim kurmasındaki başarıları pozitif ödüllendirme yöntemiyle bu alanda deneyimli uzmanlar tarafından yapılır.

Son çalışmalarda bazı ilaçların da yararlı olduğu gösterilmiştir. Küçük yaştaki çocuklar ilaç tedavisine iyi cevap vermişlerdir.

Gidiş:
Bozukluk genellikle tedavi edilebilir, hatta bazılarında kendiliğinden düzelme gözlenir. Ne kadar sürede iyileşme görüldüğü hakkındaki araştırmalar kesin değilse de çoğunda birkaç yıl veya ayda geçer, genellikle 10 yaşından önce düzelme görülür. 12 yaşından büyük çocuklarda düzelme şansı biraz daha azdır. Ancak pek çok çocukta düzelme görülse de ileri yaşlarda da toplum içinde endişeleri devam etmiştir.

 

Kaynak:mersin dil&konuşma bozuklukları tedavi merkezi basın bülteni,nöroloji-psikoloji psikiyatri portalı basın bülteni, international hospital psikiyatri araştırması basın bülteni

                                              Hazırlayan:GÜL VUSLAT ÖZSAN(çocuk gelişimi ve eğitimi öğretmeni.)