Bir ülkenin en büyük sermayesi insan yeteneğidir. Doğuştan getirilen potansiyel güçler olarak tanımlanabilecek yetenekler, hem bir insanın geleceğini hem de ülkenin zenginliğini oluşturan temel değerlerdir. Bu nedenle, bir insanın çocukluktan itibaren gelişme sürecinde yeteneklerinin, ilgi alanlarının saptanması ve geliştirilmesi eğitimin en temel sorunlarından biri olarak görülebilir.
Sorunu ve neler yapılması gerektiğini ortaya koymadan önce, yetenek kavramını ve ilişkili diğer kavramları birbirinden ayırdetmekte yarar var. Yetenek kavramı, daha çok doğuştan getirdiğimiz potansiyel ve yatkınlıklarla ilgili olup “yapabilme” gücümüzü anlatır. Yetenekle iç içe geçen kavramlardan biri beceri kavramıdır. Beceri kavramı, yeteneklerimizin açığa çıkan bölümünü ifade etmekte olup öğrenme ile şekillenen davranışlarımızı ifade eder. Buna bağlı olarak, yeteneklerimizin tümü açığa çıkmamakta, becerilerimiz ise yeteneğimizin tümünü ifade etmemektedir diyebiliriz. İlişkili bir başka kavram da ilgi kavramıdır. İlgi ise, belirli bir etkinlikten, eylemden hoşlanma ve o etkinlik ya da eylemi yapmaya istek duyma halidir.
Bu kavramlar arasındaki ilişkiyi şöyle özetleyebiliriz, yeteneklerimiz, yapabileceklerimiz; becerilerimiz, yaptıklarımız; ilgilerimiz ise hoşlandıklarımız denebilir. Tahmin edileceği gibi, bu üçü arasındaki uyumluluk ya da uyumsuzluk duruma göre farklılaşabilir. Bu nedenle, çocukluktan yetişkinliğe yaptığımız gelecek yolculuğunda, bu üç alanımızın sürekli izlenmesi, gözlemlenmesi ve geliştirilmesi son derece önemlidir. Bu da çocukluktan itibaren bilimsel ve sistematik bir çalışma yapılmasını gerektirmektedir.
Yetenek, beceri ve ilgilerin oluşması ve gelişmesi süreci, doğumdan sonra başlayıp ömür boyu devam eden bir süreçtir. Ancak, özellikle 3-6 yaş döneminin, bu çalışmaları başlatmak için ideal bir zaman olduğu söylenebilir. Doğru yaklaşım ve yöntemlerle yapılacak çalışmalar, çocuklarımızın göz kamaştırıcı yetenek dünyasını gözler önüne serecek ve onlara anlamlı bir gelecek kurmada çok katkı sağlayacaktır.
Okul öncesi dönem çocuklarının yetenek ve beceri gelişimleri ile ilgili iki temel yaklaşım esastır. Gerek eğitim kurumları gerekse anne-babalar bu iki yaklaşım üzerinde ortak anlayışla hareket etmelidir. Bu yaklaşımlar şunlardır:
1. Yetenekleri gözlemleme ve açığa çıkarma
2. Yeteneklere yatırım yapma
Çocukların bugünden başlayarak geleceğine yapılacak yatırımlar, elbette ki, bilimsel bilginin rehberliğinde gerçekleşmelidir. Kişisel ve kurumsal egolarımızın değil, bilimin söylemleri ile yapılacak çalışmalar, çocuklarımızın gelecekteki kişisel kariyerleri için en anlamlı katkılar olacaktır.
Anne-babalar, çocukların yetenek ve beceri alanları ile ilgili destekler sağlamak istiyorlarsa, öncelikle kendi bilgilerini geliştirmeye odaklanmalıdır.
Yetenek ve becerilerle ilgili farklı teorik yaklaşımlar olmakla birlikte, günümüzde en bilinen ve yaygın olarak uygulama alanı bulan yaklaşım Howard Gardner’ın “Çoklu Zeka Yaklaşımı”dır. Bu yaklaşım, insanda doğuştan getirilen ve zaman içinde geliştirilebilen sekiz temel yetenek alanı olduğunu söyler. Bu alanlar şunlardır:
1. Matematiksel-Mantıksal Yetenekler
2. Sözel-Dilsel Yetenekler
3. Sosyal-Kişilerarası İlişki Yetenekleri
4. Kişisel-Özedönük Yetenekler
5. Görsel-Uzamsal Yetenekler
6. Müzikal-İşitsel Yetenekler
7. Bedensel-Kinestetik Yetenekler
8. Doğa Yetenekleri
Bu yetenek ve beceri alanlarının, okul ve aile işbirliği içerisinde sürekli gözlemlenmesi ve desteklenmesi gerekir.
Çocukların yetenek, beceri ve ilgi alanları ile ilgili düzenli ve sürekli gözlemler yapılmalıdır.
Okul öncesi dönem, yetenek, beceri ve ilgilerin henüz olgunlaşmadığı bir dönemdir. 3-6 yaş arasındaki çocuğa ilişkin gözlem ve değerlendirmelerde bu gerçek göz ardı edilmemelidir. Her ne kadar deha düzeyinde yeteneğe sahip çocukları çok erken yaşlarda farketmek mümkün olsa da, bunun dışındaki çocuklarda yetenek baskınlığına ilişkin kesin kanaatler oluşturmak genelde pek mümkün değildir. Önemli olan, çocuğun yetenek ve yönelimleri ile ilgili takibin bilinçli ve düzenli bir şekilde yapılması ve çocuğun yetenek ve becerileri açısından kararlı alanların zaman içinde anlaşılmaya çalışılmasıdır.
Çocuklarla ilgili yapılacak gözlem ve değerlendirmelerde dikkat edilmesi gereken bir nokta da, çocuğun diğer çocuklarla karşılaştırmasından daha çok kendi yetenek, beceri ve yönelimleri arasındaki karşılaştırmalara odaklanma gerekliliğidir. Aslında, bir çocuğun yetenek ve yatkınlıklarının diğer çocuklarla karşılaştırılmasına bağlı norm odaklı değerlendirmeler, değerlendirilen yetenek açısından çocuğun yaşıtlarından ne kadar ileride olduğunu ortaya koyar ki, bu da çocuğun üstün ve özel yetenekleri hakkında önemli bilgiler sağlar. Buna karşın, bir okul ortamınd a sadece üstün ve özel yeteneklere odaklanmak doğru değildir. Elbette ki, üstün ve özel yetenekleri olan çocuklar da dikkate alınmalı ve her tür destek sağlanmalıdır. Ancak, sadece üstün çocuklar değil, diğer tüm çocukların da kendi yetenekleri arasındaki karşılaştırmalar yapılarak, baskın alanları hakkında ipuçları elde edilmeli ve çocuğun gelecek planlaması yapılırken bu bilgilerden yararlanılmalıdır.
Son olarak vurgulanması gereken nokta da, bu yaş çocuklarında zaman içinde değişiklikler meydana gelebileceğidir. Özellikle de, yeteneklerden henüz açığa çıkmamış olanlar, çocuğun gelişim seyrine göre zaman içinde ortaya çıkabilir. Bu nedenle, özellikle de anne-babaların, çocuklarında o güne kadar gözlemledikleri ve olduğuna kanaat getirdikleri yeteneklerine saplanıp kalmamaları gerekir. Bu, bir tür “yetenek körlüğü” olur ki, çocuk için bir çok yeni fırsatın kaçırılmasına neden olabilir. Önemli olan, çocuğu belirli yetenek alanları ile sınırlı değerlendirmek değil, esnek bir bakış açısıyla, süreç içinde yeni gelişmeleri de hesaba katmaktır.
Çocukların yetenek ve yatkınlıklarının uzmanlık düzeyinde ele alınıp değerlendirilmesi de oldukça önemlidir. Nihayetinde, çocukta belirlenecek yetenek ve yönelimler, onun gelecek planlarının da önemli belirleyicisi olacaktır. Bu nedenle, bu aşamada yapılacak hatalar, gelecekteki kararlar açısından da hatalı bir başlangıç noktası oluşturmaya neden olabilir. Bunu aşmanın en mantıklı yolu da, uzman desteği alınmasıdır.
Anne-babalar çocuklara, yetenek ve yatkınlıklarını destekleyecek ortamlar sağlamalıdır.
Okul öncesi dönemde çocukların yetenek ve yatkınlıklarına ilişkin çeşitli eğitim ortamları sunmak son derece önemlidir. Çocuğun çocuk olduğu ve eğlenme ihtiyacı gözardı edilmeden, yetenekleri ile ilgili çeşitli destekleyici etkinliklerle buluşturulması günümüz için artık bir gerekliliktir. Çocukların yeteneklerine yapılacak bu tür yatırımlar önemli olmakla birlikte, anne-babaların gözden kaçırmamaları gereken bazı noktalardan da söz etmek gerekir:
· Verilen eğitimler sonucunda çocuğun “deha” olmasını beklememek gerekir.
· Çocuğun, bir eğitimi sonuna kadar takip edip bundan sonra da sadece o alanda performans göstermesi için zorlamamak gerekir.
· Yetenek alanlarına yönelik eğitimlerin zaman içinde çeşitlendirilmesi yararlı olur. Böylece çocukların hangi eğitimlerde daha iyi performans sergilediği ve hangi tür etkinliklerden hoşlandığı daha iyi anlaşılmış olur.
· Çocuğun belirli bir alanda yeteneklerinin olması o alana ilgi duyacağı anlamına gelmemelidir. Bu nedenle, anne-baba belirli bir yetenek alanı için yönlendirme yaptığında, çocuğun bu alanda bir şeyler yapmak istememesi doğal karşılanmalı ve çocuğun üstüne gidilmemelidir.
Çocuklarımız yarının geleceği olacaksa, bu gelecek onların “severek” “yapabildikleri” alanlarda şekillenmelidir. Bu da, ancak biz yetişkinlerin gerçekçi ve bilimsel nitelikteki çabaları ile mümkündür. Biz yetişkinlere düşen sorumluluk, onların bugünkü hayallerini gelecekteki gerçeklikleri haline dönüştürmelerine destek vermektir.
OKTAY AYDIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder