29 Eylül 2013 Pazar

Geç Konuşan Çocuklara Ailenin Desteği Nasıl Olmalı

ÇOCUKLARDA GEÇ KONUŞMA VE NEDENLERİ…

ÇOCUK NEDEN GEÇ KONUŞUR

Konuşma nedir ilk önce onu elle alalım…
Düşüncelerin bir kişiye ya da bir topluluğa aksettirilmesi ve karşı taraf ile karşılıklı fikir alışverişinde bulunmak konuşma olarak adlandırılmaktadır.


Çocuklarda konuşma
12-36 ay arasındaki çocuklarımız dil ve iletişim becerileri hızlı bir gelişim göstermektedir. Daha karmaşık olan dil yapılarını kullanmaya başlar. Daha karmaşık olan komutları izleyebilir, ihtiyacı olan ya da istediği şeyleri dile getirebilir.
Erkek çocukları kız çocuklarına kıyasla daha geç konuşmaktadır!!!

Geç konuşmaya yol açan diğer etkenler

Yalnız kalma: İnsanlarla fazla bir arada kalmayan, kendi haline bırakılan, onunla fazla konuşulmayan çocuklar geç konuşabilir. Çocuklarımızı yalnız bırakmayıp bol bol konuşmalıyız

Televizyon izleme: Özellikle 0–3 yaş döneminde televizyon izleyen çocuklarda dış dünyadan kopma, kendi halinde olma eğilimi, insanlardan ve insanlar arası ilişkilerden uzaklaşma, nesneler ile daha fazla ilgilenme, duygusal alışverişten vazgeçme, konuşmama, yaşıtları ile ilgilenmeme, seslenince bakmama gibi durumlar gözlenebilir.

Evde model alacak kişilerin azlığı: Bunun yanı sıra evde kullanılan dilin niteliğinin bozuk olması da çocuğun konuşma gelişimini etkiler.

Çocuğun içe kapanık olması: İçe kapalı kişilik yapısı ya da kaza benzeri durumlar sonrası yaşanan şoklar da çocukların konuşma yaşını etkileyebilir.

Kardeş kıskançlığı: Kardeşi olan çocuklar kendilerine ilgi gösterilmediğini düşünüp konuşmayarak tepki verebilirler.

Ailevi faktör: Ailede iki dil kullanıldığı durumlarda çocuklar geç konuşabilirler.iki yabancı dil konuşulması çocuğun ikilemde kalıp kelimeleri tam oturmamasını sağladığı için kelimenin düzgün veya net çıkmasına yada hiç konuşamamasına neden olur.

Bir başka neden ise;
Çocuğun ailesinden yeterli ilgi ve sevgiyi görmemesi, kaza ya da buna benzer travmatik durumlar, çocuğu duygusal olarak etkiler ve konuşmayı geciktirebilir. Ailenin çocuğuna aşırı düşkünlüğüne bağlı olarak çocuk daha ihtiyacını söylemeye çalışırken ona söyleme fırsatı vermeden ihtiyacını gidermeye çalışması da önemli bir etmendir. Aile çocuğa isteğini dile getirme fırsatını vermez ise çocuk, sonraki zamanlarda söylemeye ihtiyaç duymayacak ve konuşma çalışması yapamayacaktır. Bu durumdaki çocuklar, 3–4 yaşına geldiği halde konuşmayabilirler.
Çocuklar, iyi konuşuncaya dek ihtiyaç ve isteklerini beden hareketleriyle veya farklı seslerle ifade eder. Örneğin oyuncağı istediğinde eliyle gösterip “ıh ıh” diyerek “bana ver” demek istemektedir. Konuşmanın oluşmaya başlamasından sonra bu şekildeki ifadelerle yetinilmemeli, hemen istediğini yapmamalı ve çocuk konuşmaya özendirilmelidir (“Ver de vereyim” gibi), bu yapılmadığında böyle ifadelerle anne babasının kendisini anladığını gören, işini yaptırmaya alışan çocuk, konuşmayı erteler. Ayrıca çocuğun söyledikleriyle ilgilenilmemesi, bir şey söylediğinde duymamış gibi yapılması ve tepki verilmemesi ile onunla yeterince konuşulmaması, masal anlatılmaması, kitap okunmaması gibi hallerde çocuk dil gelişimi bakımından yaşıtlarından geri kalır. Çocuğun hazır olmadığı, istemediği anlarda konuşması için zorlanması da konuşmaya karşı direnç göstermesine yol açar.
Peki çocuğumuzun geç konuşmaması için ne yapmalıyız,
       İşte size birkaç öneri…

               

Dil Gelişimlerinin Desteklenmesi
Öğrenme problemleri olan çocukların konuşma ve konuşulanları anlama problemleri de olabilir. Konuşamayan ve söylenenleri anlamayan çocukların normal çocuklardan daha çok yardıma ihtiyaçları vardır. Yeterli yardımı gördükleri takdirde onlar da konuşmayı ve konuşulanları anlamayı öğrenebilirler. Bu çocukların, daha iyi sözel ilişkiler kurabilmeleri için yapabileceklerimizi şöyle sıralayabiliriz:
1. İyi bir dinleyici olun. Eğer kendisini dinleyen birisi yoksa çocuğun konuşma egzersizi yapması zor olur. Çocuğun kendisini konuşmaya teşvik edecek birilerine ihtiyacı vardır. Ciddi olarak dinlenildiğini fark ederse, bu onun için yeterli bir teşvik olacaktır.
Konuşma problemi olan çocukların konuşmalarını anlamak zordur fakat dinleye dinleye söylediklerini anlamanız kolaylaşır.
2. Yaptığınız iş hakkında konuşun. Çocukların ilk konuşmaları yapılmakta olan işler, olup bitenler hakkındadır. Çocukla birlikte bir iş yaparken o iş hakkında konuşun. Mesela, yapılan bir hareketi yorumlayın. “Ahmet, tokalaşırken elini aşağı yukarı doğru sallıyor. Haydi, hepimiz öyle yapalım ve ‘aşağı yukarı’ diye söyleyelim” gibi.
3. Basit talimatlar verin. Dil problemi olan çocuklar, bazen yapmasını istediğiniz şeyleri yapmazlar. Bunun sebebi söylenileni anlamamalarıdır. Aşağıdaki tavsiyelere dikkat ederek verilen talimatları anlamalarına yardım edebilirsiniz:
- Dikkatlerini çekin.
- Dil gelişimlerine uygun bir seviyede hitap edin. Bu çocuklar, konuşmaktan çok dinlemeye eğilimlidirler. Size iki-üç kelime ile hitap ediyorlarsa siz de iki-üç kelimelik cevaplar verin.
- Konuşurken resim veya hareket kullanarak ne yapacaklarını gösterin. Hâlâ anlamıyorlarsa, bedenlerini tutarak hareket ettirin ve yapmaları gereken hareketi adım adım gösterin.
4. Mevcut bilgilerini kullanın. Öğrenmenin en kolay yolu, bilinenleri yeni öğrenilecek bilgilerle birleştirmektir. Çocuğun ilgi duyduğu ve bildiği konuyla çağrışım kurarak, benzetmeler kullanarak gelişen konuşmalar, dil gelişimine yardımcı olur.
5. Yanlış telaffuz ettikleri kelimeleri düzeltin. Çocukların yanlış söylediği kelimeleri düzelterek tekrarlamaya ‘modelleştirme’ denir. Modelleştirme, kelimelerin doğrusunu işitme yoluyla, yanlışların büyümesini ve kökleşmesini engeller.
6. Cümlelerini uzatın. Çocuğun söylediği cümleyi tekrarlarken basit ve anlamlı kelimeler ekleyin. Bu uzatmalı tekrar, hem onun ne söylediğini anladığınızı gösterir, hem de çocuk kullanabileceği yeni kelimeler duymuş olur.
Örneğin; “Ben dün denize giderdim” diyen çocuğa; “Doğru, sen dün annen ve kardeşinle denize gittin” diyerek aynı zamanda yanlışını da düzeltmiş olursunuz.
7. Evlerinden özel şeyler getirmelerine izin verin ve bunları arkadaşları ile paylaşmaları için zaman ayırın.
8. Onları, duygularını ifade etmeleri için teşvik edin. Bir arkadaşına kızdığını söyleyebilmek, belki de çocuğun ona vurma ihtiyacını engelleyebilir.
9. Sınıfta mümkün olduğunca değişik işler yapmalarına izin verin.
10. Kısa şarkılar öğretin. Konuşma yeteneklerini kuvvetlendirecek küçük konser ve gösteriler düzenleyin. Resimler üzerinden hikâyeler uydurmalarını veya rüyalarını anlatmalarını sağlayın
Çocuğunuzun Geç Konuşma Riskini Göz Önüne Alarak;
·         Çocuğunuza sevgi ve ilgi gösterin, sık sık konuşun onunla.
·         Ona hitap ederken tane tane ve düzgün konuşun.
·         Sık sık soru sorun.
·         Çocuğunuz bazı sözcükleri akıcı söyleyemediğinde sabırlı davranın, ona baskı uygulamayın. Hayır yanlış kelimesini kullanmayın.
·         Daha ilk hece ve sesleri çıkartmaya başladığında, söylediği sesleri ona tekrarlatın.
·         Onu insanlar arasında bulundurun, fazla kendi başına kalmasına izin vermeyin.
·         Mümkün olduğunca yaşıtlarıyla oyun oynamasını sağlayın.
·         Bir nesneyi eline aldığında onunla ilgili ona bir şeyler anlatın.
·         Özellikle 0-3 yaş döneminde mümkün olduğunca televizyon izlettirmeyin. Eğer bebek ya da çocuk kanalı izliyorsa, gördükleri hakkında açıklama yapın.
·         Onun işaretle gösterip de istediklerini hemen yerine getirmek yerine konuşarak yönlendirin, anlatmasını sağlayın.
·         Ona kitap okuyun, masal anlatın, ninni söyleyin.
·         Size bir şey söylediğinde karşılık verin.
·         Onunla yaratıcı oyunlar oynayın.
·         Sağlıklı beslenmesine, yeterli uyku uyumasına özen gösterin.
·         Kesinlikle çocuğunuzla bebek dilinde konuşmayın onunda bir büyük insan olduğunu unutmayın
·         Başkaların çocuğu ile kıyaslamayın

Damla Özkan Çocuk Gelişimi Uzmanı


Kaynak: www.Psikorehber.com, çok sayıda makaleden alıntı..

24 Eylül 2013 Salı

KORKU

KORKU

Çocukluk Döneminde Korkular ve Anne Babanın Yaklaşımı

 

            Korku; tehlikeler karşısında gösterilen doğal bir tepkidir. Bilinmeyen ve beklenmeyen şeyler çocuklarda korku yaratabilir.Her çocuk tehlikeli ve yabancı şeylere karşı korku duyabilir. Korkulacak şeyler ve korkunun şiddeti artığı zaman çocuk, kaygılı bir kişilik geliştirmeye başlar.

            Bazı ailelerde çocuklar korkutularak büyütülürler.Çocuk yetirmede kolay olan bu yöntem, sonuç vermediği gibi çocuk açısından da son derece zararlıdır. Kimi çocukların evde korkutulmadığı halde ürkek ve korkak oldukları görünmektedir.Eğer anne ve baba birçok şeyden korkuyorsa çocuğunda korkması doğaldır.Bazı aileler ise çocuğu duygusal açıdan korkutma eğilimindedirler. Bu yöntemle çocuğun davranışının değiştirilmesi amaçlanır. Ancak bu durum çocukta içten içe tedirginlik yaratır, çocuk suçluluk duygusuna kapılır ve annesini kaybetmekten korkar.

            Korku birinci yaşın ikinci yaşın yarısında artış gösterir. Küçükken yeni bir oyuncağı hemen atlayıp kavrarken daha büyüdüğü zaman bu yeni oyuncağı tutmakta kısa bir tereddüt geçirir, ve yine bu dönemde yükseklik korkusunun da başladığı görülmektedir. Bu dönemin en çarpıcı konusu “yabancı korkusu” dur. Ancak bebeğin yabancılara verdiği tepki bebeğin mizacına, daha önce yabancılarla olan deneyimlerinden, bebek ile yabancının karşılaştığı durum ve ortamdan etkilenir.

            Genellikle korku ve kaygı kavramlarının birbirine karıştırıldığı görülmektedir. Aralarında küçük ve önemli bir fark vardır. Korkunun belli bir kaynağı vardır. Örneğin; çocuk köpekten veya elektrik süpürgesi sesinden korkabilir. Ancak kaygının kaynağı belli değildir. Kaygılı çocuklar bir endişe duyarlar ama nedenini de tam olarak bilemezler. Yeni bir yere taşınma, anne baba tutumlarında ani bir değişiklik gibi durumlar kaygıya yol açabilir. Örneğin;  çocuk uyandığında kendisini hiç tanımadığı bir yerde ve hiç tanımadığı kişilerin arasında bulursa bu da kaygıya yol açabilir.

            Bazı korkuların kaynağı da çocuğun hayal gücüdür. Örneğin; gece yatarken tavanda oluşan bir gölge korku duymasına yol açabilir.

            Okul öncesi dönemde  daha önceki korkuları yerini yenilere bırakır. Daha küçükken yüksek sesler, ani hareketler, gölgeler, yabancılar, elektrik süpürgesi korku yaratır.Okul öncesi dönemde bu korkular yerini hayvan korkuları, hayali yaratıklar, karanlık, yalnız kalma, incinme, yaralanma, tıbbı müdahaleler korku yaratır.

            Korkular da bireysel farklılıklar çok fazladır. Bir çocuğu çok fazla korkutan bir şey başka bir çocuğu güldürebilir.

 

Çocuklardaki Korku Tepkileri Nelerdir?

 

            Korkmuş bir bebek ağlamak, çığlık atma ve anne-babaya sarılma şeklinde tepki gösterir. Anne babanın yanından ayrılmak istemez. Yürüme becerilerini kazanan bir çocuk eşyanın arkasına saklanabilir. Dil gelişimi yeterli düzeyde olan bir çocuk nelerden korktuğunu sözül olarak ifade edecektir. Bu durumda nelerden korktuğunu öğrenebilir ve korkularını ona tanımlayarak rahatlamasını sağlayabilirsiniz. Bazı çocuklar korktuklarında kekeleyebilir. Sizinle akşamları yatmak isteyebilir.Mide bulanması kusma, kalp ritminde artma gözlemleye bilirsiniz. Yanından ayrıldığınızda endişesi artar. Gece korkulu rüyalar görmeye başlar. Ağlayarak uykudan uyanabilir, iştahsızlık görülebilir.

           

Korku Yaşayan Bir Çocuğunuz Varsa Ona Nasıl Davranmalısınız?

 

            * Öncelikle çocuğun neden korktuğu tespit edilmelidir.

            * Korktuğu şeyin tanımlamasını isteyin. Yaşadığı duyguları paylaşarak onu ve korkularını önemsediğinizi hissettirin.

            * Onu dinlerken endişeli olmayın. Korkmuş olan bir çocuk sizin korktuğunuzu hissederse endişe düzeyi daha da artacaktır.

            * Yalnız olmadığını,  yanında olduğunuzu, güvende ve her şeyin yolunda olduğunu hissettirin. Bunu ses tonunuzla, mimik ve davranışınızla sağlayabilirsiniz. Rahat ve sakin olmalısınız,

            * Ona dokunarak rahatlamasını sağlayabilirsiniz.

            * Korktuğu şeyle ilgili açıklama yaparak ona güven vermeye çalışmalısınız. Örneğin; canavarlardan korkan bir çocuğunuz söz konusu ise aslında canavar diye bir şeyin olmadığını, bunun sadece masallarda olabileceğini açıklayın. Odasını birlikte gezerek, dolapların içine bakarak hiçbirşeyin olmadığını gösterip onun içini rahatlatabilirsiniz,

            * Korktuğu şeyin yavaş yavaş üzerine gitmesini sağlayın. Her aşamayı ona güven vererek ve onayını alarak yaparsanız daha sağlıklı olacaktır.Örneğin; Köpekten korkan bir çocuğunuz varsa önce köpek kahramanı olan güzel hikayeler ve masallar anlatın. Önce düşünsel olarak köpeklerin kötü hayvanlar olmadığını öğretin. Uysal bir köpeği uzaktan izlemesini sağlayın, zarar vermediğini öğrenmesi gerekir. Biraz zaman tanıyarak yavaş yavaş yaklaşmasını sağlayın. Kontrolün onda olduğunu hissettirmelisiniz.

            * Korkulu masallar anlatmamalı ve çizgi filmler izletmemelisiniz.

 

            Korkuların ortaya çıkması doğal bir süreç olsa da bir süre sonra anne baba yaklaşımları ile kontrol altına alınmalıdır. Kontrol altına alınmayan ve sürekli tekrar eden korkular çocukların psiko-sosyal gelişimlerini olumsuz etkiler. Farklı davranış problemlerinin ortaya çıkmasına ve çocuğun günlük yaşantısını olumsuz etkilemesine neden olur. Uzun süren korkular çocuğun kendine güvenini olumsuz etkiler. Uzun süre kontrol edilemeyen ve gittikçe artan korkular söz konusu olduğunda bir uzman desteği alınması çok daha sağlıklı olacaktır

 

Kaynakça        : Psikolog Eda Gökduman (www.anaokulu.com)

                          Prof. Dr.Pınar San Bayhan

                         Prof Dr.İsmihan Artan (Çocuk Gelişimi ve Eğitimi,  Yayınları)

İNATÇILIK

                                                                 İNATÇILIK

 

İnatçılık ve İnatlığa Karşı Aile Tutumları

            Kişinin, belli ve geçerli bir nedeni olmaksızın bir harekette ısrar etmesi düşüncesini görüşünü, durumunu, davranışını değiştirmemesi haline inat denilmektedir.

Çocuk ve genç kendi varlığını hissettiği zamanlarda, varlığını kabul ettirmek için çevreden gelen uyarılara karşı direnir. Bu gelişimin en doğal sürecidir.

            İnatçı çocuk, saldırganlığını pasif direni yoluyla açığa vuran çocuktur.Her şeyi ağırdan alır, çantasını hazırlamaz, ağır giyinir, okula geç gider. Bir şey söylenince anlamamış gibi boş gözlerle bakarak anne babayı çileden çıkarabilir. Anne ve baba bu durum karşısında ne yapacağını nasıl yaklaşacağını bilemez. Dayak ve cezaya baş vurur, ancak çocuğun değişmediğini görünce daha çok kızar. İnatçı çocuklar, okulda isteksiz davranır yeteneklerini kullanmamakta direnir.

            İnatçı çocuğun, genel tutumu çoğunlukla gergin anne-çocuk ilişkisinin bir sonucudur. Annenin tuvalet eğitimi veya yemek konusunda çok katı ve ısrarcı oluşu çocuğu pasif direnmeye götürür.Anne-çocuk arasında bu dönemde başlayan çatışma devam ederse çocukta, inatçı bir kişilik gelişebilir. Çok karışan, ayrıntılar üzerinde çok duran annelerin çocuklarında inatçı davranışlar görülebilir. Kardeşler arasında ayrım yapılması da çocuğu inatçı bir kişiliğe yöneltebilir.

            18 aylıktan başlayıp 4 yaşına kadar geçen bir süreci kapsar. Bu dönemde çocuk, kendinin farkına varmıştır. Bireyselleşme çabası içindedir. Bu dönem 2 yaş sendromu adı ile de anılır.

            Bu özel durumda aile dikkatli olmalı ve gelişim süreci içinde bazı hususlara dikkat etmelidir.

Dikkat edilmediği durumda aile ve çocuk güçlükler yaşamakta ve aralarındaki ilişkiler bozulmaktadır.

            1- Çocuğun inadına karşı, inatla karşılık verilmemelidir.           

            2- 18 ay – 4 yaş arasındaki sürede inatçılık, gelişimin doğal bir özelliği olarak benimsenmelidir.           

            3- Yetişkin, inatçılığa karşı inatla bir tutum sergilerse, çocukta kişilik özelliği olarak yerleşmesine sebep olur.           

            4- Çocuklardan beklenen davranışlar açıkça ve anlaşılır şekilde anlatılmalıdır.           

            5- Çocuklara yapılacak açıklamalar, temel ihtiyaçları doyurulduktan sonra yapılmalıdır, beslenme, uyku, temizlik gibi.                       

            6- İnat sırasında çocuğun dikkati başka yere çekilmelidir.           

            7- Çocuktan gelen istekler, inat davranış süresince değil, normale döndükten sonra belki yerine getirilebilir.           

            8- Çocuğun her davranışına kusur bulup müdahale etmemek gerekir,           

            9- Kardeşler arasında ayırım yapmamak gerekir ki inatçılık davranışının oluşmasına ortam oluşturmasın.

            10- “Falancı gibi inatçı, filancada böyle inatçıydı” gibi etiketlemelerden kaçınmak gerekir.           

            11- Bazı çocuklarda, genellikle çalışan annelerin çocuklarında da dikkat çekmeye yönelik inatçılıklar görülebilir. Mümkün olduğu kadar böyle anneler, özellikle çocuklarıyla baş başa kalabilecekleri, onunla konuşup, oynayabilecekleri süreler yaratmalıdır.          

            12- Yetişkinler, özellikle anne ve baba da dahil ten temasına önem vererek çocuklarını sevdiklerini her fırsatta hissettirmelidirler.          

            13- Çocukla konuşurken, isteğimizi belirtirken iyi bir göz kontağı kurulmalı; inat davranışı meydana geldiğinde bakışlarımızla hatırlatıcı olmalıyız.          

            14- Yetişkinler tutumlarında kararlı olmalıdır.           

            15- Kararlı tutum beden diliyle mutlaka destekleyici olmalıdır.           

            16- Ebeveyn, tutumunu önce kendi inanmalı ki uygulamada sorun yaşamasın.           

            17- Çocuğun makul istekleri yerine getirilmelidir, ancak tüm makul isteklerde bir sınır olmalıdır.                      

            18-Anne ve babanın tutumları ortak olmalıdır ki çocuk sorun yaşamasın 

Kaynakça: Özgür Simav ( Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı Pedegog- Aile ve İleşim Danışmanı

 

Prof Dr.Neriman Aral

Doç Dr.Figen Gürsoy

(Özel Eğitim Gerektiren Çocuklar ve Özel Eğitim Giriş Mepa Yayınları)
                   
 

 

SALDIRGANLIK


SALDIRGANLIK

 

-Çocuklarda Saldırganlık ve Sinirlilik

 

            Karşı tarafa verilen fiziksel tepkidir. Kişide doğuştan olan bir içgüdüdür.Bu içgüdü her zaman ortaya çıkmaz, çoğunlukla bastırılır.Ancak yok olmaz biçim değiştirir.

           

            Saldırganlığın sözel, fiziksel, pasif ve aktif olmak üzere çeşitleri vardır. Her gelişim döneminde bu saldırganlık çeşitlerinden biri karşımıza sıkar.Örneğin bebeklik döneminde aktif saldırganlık ve plandadır.Bebek ihtiyaçları karşılanmadığı zaman öfkelenme, ağlama, elini kolunu,ayağını amaçsız sağa sola vurma gibi tepkiler gösterirken 1-4 yaşları arasındaki erken çocukluk döneminde eşyaları fırlatıp atma, birilerine vurma, ısırma gibi fiziksel saldırganlık daha çok görülür.4-5 yaşlarında ise sözel saldırganlık ifadeleri artar. Orta çocukluk döneminde çocukların saldırganlığı daha çok amaca yöneliktir.          

            2-4 yaş arasında saldırgan davranışların önce artış gösterdiği sonra azaldığı görülür. 3 üncü yaştan sonra vurma, tepinme gibi davranışlar azalırken sözel hakaretler ve saldıralar artar. Çocuklar 2 yaştan sonra dil gelişimindeki ilerleme nedeniyle kendilerini daha kolay ifade edebilirler. Bunun sonucu olarak saldırgan davranışların sıklığının azaldığı ve saldırganlık süresinin kısaldığı görülmektedir. Ancak saldırganlık konusunda da çocuklar arasındaki bireysel farklılıklar unutulmamalıdır.Genelde erkeklerin kızlarda  daha fazla sözel tepki verdikleri bulunmuştur.           

            Okul öncesi dönem çocuklarının çevrelerindeki saldırganlıktan da etkilendikleri görünmektedir.Yani çevrelerindeki modelleri taklit ederler. Saldırganlık bir anlamda bulaşıcıdır denebilir. Çocuklar saldırgan davranışları,yetişkinleri, diğer çocukları veya televizyondaki saldırgan karakterleri taklit ederek de öğrenirler.          

            Bazen de çocuklar saldırganlığa adeta zorlanırlar. Örneğin; bazı anneler sürekli olarak çocuğunun yaramazlığından söz ederler. Gereğinden fazla cezalandırarak veya hoşgörülü davranırlar. Çocuğa fiziksel  ceza veren anneler, çocuğun kızgınlık duymasına yol açtığı gibi aynı zamanda kendi saldırgan davranışlarıyla da çocuklarına model olurlar. Aile içi anne-baba arasındaki  

tutarsız eğitim de saldırganlığa davetiye çıkarır.Tutarsız eğitim, çocukların kızgınlıklarını kontrol etmeyi öğrenmelerini engeller. Anne ve babalar çocuklarına kızgınlıkla baş etmede alternatif yollar sunmalıdırlar. Örneğin “kızınca arkadaşına vurma, onunla bu sorunu tartış, vurarak halledemezsin ama konuşarak halledersin” gibi,          

            Çocuğun saldırganlığında çocuk yetiştirme yöntemlerinin, aile içi dinamiğin,çocuğun hormonlarının, kişiliğinin, fiziksel görünümünün ve sosyal becerilerinin de etkili olduğu savunulmaktadır. Yapılan bazı çalışmalar, anne baba arasında geçimsizlik olan, ret edici davranan, yeterince sevgi göstermeyen ailelerin çocuklarının daha fazla saldırganlığa eğilimi olduğunu ortaya koymuştur. Aynı zamanda çocuklarını işbirliği ve paylaşma için ödüllendirmeyen ancak saldırgan davranışlarından dolayı cezalandıran ailelerin çocuklarının da daha fazla saldırgan davranış sergiledikleri bulunmuştur, 

-Saldırğanlığın Nedenleri;

           
            * Dil gelişimini henüz yeni yeni kazanmaya başlayan çocuk kendini ifade edemez ise beden diline başvurur, saldırgan davranışlar gösterir.

            * Çocuk otoriter ya da aşırı hoşgörülü aile tutumlarıyla yetiştiğinde bu davranışlar düzelebilir.

            * Kendine güveni olmayan veya baskı altındaki çocuk saldırgan davranış gösterebilir.

            * Çocuğun yapmaya çalıştıkları konusunda engellemesi ile saldırganlık oluşabilir.

            * Aile içerisindeki sorunları sevgi ve ilgi yetersizliği, örselenmeside saldırgan yapabilir.

            Çocukların çevresindeki değişiklikler saldırganlık nedenlerindendir.


-Saldırğanlığın Belirtileri;
 

            * Saldırgan çocuk eşyaları fırlama, kendini yerlere atma,bağırma, itme, çekme, etrafına saldırma gibi davranışları sıklıkla gösterir.

            * Tükürme, ısırma,çimdikleme,sıkma,amaçsızca kollarını ayaklarını savurma,aniden eliyle pençeleme gibi hareketleri gösterebilir.

            * Belli kişilere takıntılı olabilir. Belirli kişilere karşı nefret dolu ve daha saldırgan, belirli kişilere ise sevgi dolu olabilir.

            * Saldırgan çocuk genellikle aktif ve hareketlidir.Aktifliğin sonucu olarak elinde yüzünde, ayaklarında yaralar olabilir.

            *Ev içerisinde saldırgan olan çocuk dışarıda ise içe kapanık,utangaç ve sakin olabilir.

 -Saldırganlığı Önleme Yolları;
 

            * Çocuk saldırganlıklarını önlemenin en etkili yolu saldırganlık nedenlerini tespit edip ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Anne ve babanın aşırı hoşgörülü davranışlarından dolayı saldırganlık eğilimi gösteren çocuk dışarıya karşı sakin,utangaç olabilirler.Böylece çocuklar için anne baba tutumlarının  değişmesi gerekir.

            * Yetişkinler saldırgan davranışlar sergileyerek çocuklara kötü örnek olmamalıdır.

            * Şiddet saldırganlık içeren filmler, video oyunları çocuklardan uzak tutulmalıdır.

            * Çocuğun gösterdiği saldırgan davranışlar görmemezlikten gelinmemelidir. Tolerans gösterilmemeli ancak çocuk dayakla da cezalandırılmamalıdır.

            * Çocuklar kendilerinden beklenenleri gerçekleştiremediklerinde, kendilerini yetersiz Ya da başarısız hissettiklerinde de saldırganlık gösterebilirler.Çocuğun gelişimine ve yaşına uygun beklentiler içinde olunmalıdır.

            * Çocuğun güven duygusu geliştikçe beklemeyi ve tepkilerini kontrol edebilmeyi öğrenir.

Bu yüzden çocuğa güven aşılanmalıdır.

            * Çocuğun saldırganlığını cezalandırmak yerine, uysal olduğu durumlara kanalize olmak ve ödüllendirmek çocuğu uysal davranmaya motive eder, saldırganlığı azaltır.

            * Çocuk saldırgan dürtüyü boşaltmak için spor gibi çeşitli faaliyetlere yönlendirilmelidir.Çocuğun aktif olmasını sağlayacak hareketli oyunlar ve etkinlikler hazırlanmalı, oyunlarda çocuğa sorumluluk verilmelidir.
                         
 
Kaynakça:       Pedegog Elif Koca (2006 “Çocuğunuzu ne Kadar Tanıyorsunuz” Goa Yayınları)

                        Prof  Dr.Pınar San Beyhan  - Prof Dr.İsmihan Artan (Çocuk Gelişimi ve Eğitimi, yayınların)

 

           

           

 

20 Eylül 2013 Cuma

GEÇ KONUŞMA NEDİR "LATE TALKER "



GEÇ KONUŞMA-SEÇİCİ DİLSİZLİK NEDİR?

İki yaşını doldurmuş olmasına rağmen konuştukları kelime sayısı henüz elliyi geçmeyen çocuklar geç konuşan (late talker)olarak adlandırılır.

Bu çocuklar diğer bütün gelişim alanlarında herhangi bir gerilik olmamasına ragmen konuşmaya yaşıtlarına oranla geç başlarlar..

Geç konuşan çocuklarda herhangi bir duyma bozukluğunun olmadığının saptanması önemlidir.Herhangi bir organa bağlı olarak konuşmada bozukluk olmasına ‘organik konuşma bozukluğu’ denir.Herhangi bir  organda bozukluk olmadan ortaya çıkan duruma ‘işlevsel konuşma bozukluğu’ denir.

Her bebek 3-6 aylık oluncaya kadar anlamsız sesler çıkarabilir ve bu çocukta işitme kaybı olmadığını göstermez.Sağlıklı doğan her bebekte işitme taraması yapılmalıdır.

*6-12 aylık bebek ba,ba,ba,ma,ma,ma gibi anlamlı sesler çıkarmaya başlamalıdır.

*12-16 ay arasında  dede,baba gibi anlamlı 1-2  kelimesi olmalıdır.

*24.ay tamamlandığında 5-10 kelimeli bir kelime dağarcığı gelişmiş olmalıdır.

*24-36 ay arasında bu ne?top nerede?ben kimim?gibi soruları anlıyor ve anlamlı cevap veriyor olmalıdır.

*24-36 ay arasında 2 veya 3 kelimeli cümleler kurabiliyor  olmalıdır.

36.aydan sonra kullandığı kelimeler yabancılar tarafından anlaşılıyor olmalıdır.

*4-5 yaşında basit bir olayı anlatabiliyor olmalıdır.

*7 yaşında karmaşık bir olayı anlatabiliyor olmalıdır..

Geç konuşanların hemen hemen yarısı 3 yaşına kadar geri kalmış dil becerilerini geliştirerek yaşıtlarını yakalamayı başarırlar.yani anadilinin prensiplerini kavrar ve konuşabilirler.Bu çocuklar literatürde (late bloomer)geç açan çiçek gibi)olarak adlandırırlar.

Erkek çocukları,kız çocuklarına nazaran late bloomer alanına daha sık girdikleri söylenir.Avusturalyalı Bilimcilere göre bundan testosteron hormonu sorumlu..

Avusturalya Üniversitesi bu araştırmasını şöyle açıklıyor.Göbek kordonundaki hormon içeriği herşeyden önce hamileliğin üçüncü evresindeki testosteron değerleri hakkında bilgi verir.Bu nedenle hormon bu evrede beyinde konuşma yetisi için önemli olan devreleri etkiliyor.Bir olasılıkla hormon iki beyin yarısındaki iş bölümü miktarını değiştiriyor.Bu araştırma için 767 yenidoğanın göbek kordonundaki  testosteron değeri ölçüldü.89 çocugun daha geç konuştuğu görüldü.Bunlardan 53 tanesi erkekti ve testosteron değerleri daha yüksekti.Geç konuşmaya başlayan kız çocuklarındaki testosteron değeri ortalamanın altındaydı.Bu da hormonun kızlardaki dil gelişiminde tetikleyici etki yaptığını gösteriyor.

Çocukların geç konuşmasına neden olan durumlar

*ailesel dil gecikmesi

*gelişimsel dil gecikmesi

*prematüre doğum veya büyüme gelişme geriliği

*iki dil konuşulması sağ el,sol el kullanılması gibi çatışma yaratan durumlar.

*işitme kayıpları,işitmenin algılanması bozuklukları

*dil bağı,yarık damak dudak gibi ağız içi problemleri

*otizm,zeka geriliği yapan hastalıklar

*psiko-sosyal uyaran eksikliği

*üzerine titrenen çocuk ,çocuğa konuşma fırsatının verilmemesi.

Bu nedenlerden dolayı olabildiğince erken saptanması büyük önem taşımaktadır.

Olası  nedenler  araştırılıp ortaya konduktan sonra nedene yönelik tedavi yapılır.Hiç bir organik rahatsızlığı olmayan,ailede geç konuşma öyküsü olan yakını bulunan çocuk bekle gör yöntemi ile takip edilebilir.Çocuklarla yeterli ve etkin iletişim kurulmalı konuşmaları için fırsat verilmelidir.

Çocuklar olabildiğince yaşıtlarıyla olmaları sağlanmalıdır.

Son zamanlarda bu nedenlerin arasına sadece aile ile iletişim kurup misafirleri  ve arkadaşları ile iletişime geçmeyen çocuklarda katılmaktadır.Çocugunuzda bu gibi bir problemle karşılaşıyorsanız çocugunuz Seçici Dilsizlik yaşıyor olabilir.

Bu durum özellikle anaokuluna başlayan çocuklarda çekingenlik,sessizlik,ortamdaki duruma tepkisiz kalma ile kendini gösteriyor.

Bu seçici dilsizlik konusunu biraz daha açalım,seçici dilsizlik adı verilmesi çocugun sadecee bazı durumlarda tamamen sessiz kalması,konuşmaması,dilsiz olması nedeniyledir.

Kısaca sosyal çevrede meydana gelen konuşma yeteneğindeki yetersizliktir.

Çoğunlukla başka çocuklarla oyun için bir araya geldiği zaman yetişkinlerin dikkatini çeker.Örneğin anaokulunda konuşmaması ya da konuşmayı reddetmesi önce utangaçlık olarak değerlendirilir,bir süre sonra artık okula alışmış olması beklenen zamanda bile hala konuşmayı reddetmesi seçici bozukluğun varlığı ortaya çıkar.

Bazen evde bile bazı aile bireylerinin yanında konuşmaması söz konusu olabilir.Bu çocuklar genellikle evde normal olarak konuşurlar.Bazen kardeşleriyle veya anne babadan biriyle konuşur onlarla iletişimi iyidir ama diğer ebeveynle konuşmuyor olabilir.

Çocuk konuşmayı reddetmesine rağmen iletişim kurmaya istekli görünebilir.Örneğin yüz ifadesiyle bazen beden diliyle,kafasını sallayarak onaylandığını  yada kabul etmediğini belli edebilir.

Bazılarının fısıldadığı,tek heceli kelimeler çıkardığı da görülmüştür.Çogunlukla ağlama,anneye aşırı tutunma ve diğer endişe belirtileri birliktedir.Başlangıç yaşı 2-8 yaş arasındadır.Seçici dilsizliğin biyolojik etkenlerin önemli rolü olduğu düşünülmez.

Hangi çocuklarda görülür:
Okula başlayan çocuklarda aşırı utangaçlık çok normaldir. Ama Seçici dilsiz olanlar çoğunlukla ileri düzeyde utangaç, saplantıları olan, endişeli çocuklardır. Bu çocuklar, sosyal durumlarda diğer bütün çocuklardan çok daha utangaç, ürkek ve içe kapanıktır; Depresyon , endişe ve obsessif-kompulsif Bozukluk denilen başka bir ruhsal bozukluğun belirtileri de kendilerinde var olabilir. Bazı çocukların kendi seslerini duymaktan rahatsızlık duydukları, seslerinin hoş olmadığı duygusuyla seslerini duymak istemedikleri için konuşmadıkları da bildirilmiştir. Bazen depresyon eğilimiyle birliktedir.

Kız ve erkek çocuklarda , her iki cinsiyette de eşit oranlarda görülür, genellikle normal yetenekleri olan çocuklardır. Zeka düzeyi genellikle normaldir, ama daha az zeki veya daha zeki olanlar da görülmüştür.
Nadir olduğu bilinmesine rağmen görülme sıklığı tam olarak bilinmiyor. Genel olarak toplumda görülme sıklığı daha düşüktür, psikiyatrik hastalar arasında % 1 den azdır.
Çok nadir görüldüğü için belirtilerdeki değişim konusunda da çok fazla bilgiye sahip değiliz.

Nedenleri :
Önceki yıllarda bunun çocuğun küçük yaşta uğradığı travmalar nedeniyle geliştiği ve ailede büyük bir bozukluğun var olduğu düşünülürdü. Bazı çocuklarda travmanın etkisi ve aileyle ilgili etkenler tamamen dışlanamazsa da, 2002 li yıllardan itibaren bu bozukluğun çocuklardaki yüksek düzeydeki sosyal anksiyete- endişeyle bağlantılı olduğu kabul edilmiştir.
Çoğunlukla yetişkinlerde görülen sosyal fobi ile bağlantılıdır. Bu çocuklar genellikle yetişkin çağda sosyal fobik olarak nitelendirileceklerdir. Ailelerde genetik etkenler de olabilir, örneğin anne babaları sosyal durumlarda çok endişeli ve ileri düzeyde çekingen olan çocuklar çok daha büyük risk altındadır.

Teşhis nasıl konur?
Teşhis kolaydır, evde normal veya normale yakın düzeyde konuşan çocuk bir ya da bir buçuk yıl geçmesine rağmen hala okulda hiç konuşmuyorsa bu önemli bir bulgudur. Eğer çocuk evdeki yaşamında insanlarla sosyal ilişki kuruyorsa, okulda yüz ifadesiyle bazı ihtiyaçlarını anlatıyorsa,bu otizm olasılığını dışlar. Evdeki konuşmalara katılımı da sağırlık olasılığını uzaklaştırır.

Ancak tanının konması için konuşmama durumunun çocuğun okulda başarı ve spor aktivitelerinde yer almayı istediğini bozmuş olması da gerekir. Yani söz konusu olan gelip geçici bir inatçılık veya isteksizlik veya tembellik değildir, çocuk okulda başarılı olmayı, arkadaşlar arasında yer almayı ya da spor faaliyetlerine katılmayı istediği halde, bunları yapmaya niyetli olduğu halde, konuşamaması bütün bu isteklerini ve amaçlarını engellemektedir. Bu tanının konması için bozukluk en az bir aydır devam ediyor olmalıdır. Bunun içine, ilk birkaç ayda çocukların okulda gösterdiği utangaçlık dahil edilmez. . Bu tanı, ikinci bir dili konuşma yeteneğinden henüz. .emin olmayan göçmen çocuklar için de kullanılmaz. Kekemeliği veya benzeri konuşma problemleri nedeniyle sosyal çevrelerde konuşmaktan kaçınan çocuklar da bu tanıyı almazlar. .

Hangi sıklıkta görülür?
Genellikle nadir bozukluklardan biri olarak kabul edilir. Ruh sağlığı merkezlerinde başka nedenlerle tedavi olanlarda daha sık görülür, 1% oranındadır. ABD de toplam çocuk nüfusunun % 0.03- 0.07 oranında bulunmuştur. Bazı uzmanlar görülme oranının daha yüksek olduğunu düşünür. Çünkü pek çok vaka bildirilmemiş, zamanla düzelme meydana gelmiştir.

Tedavi:
Psikolojik tedavide çeşitli teknikler kullanılmıştır. En önemli nokta bu bozukluğun temelindeki anksiyete kaynağının bilinmesi ve çocuğun bu problemlerinin ortadan kaldırılmasıdır.
Nadiren temelde bir travma ve örselenme de bulunabilir, bu endişe kaynaklarının ortadan kaldırılması temeldir. Tedavi çeşidi ne olursa olsun, en etkili yöntem çocuğun ailesinin de tedavide yer aldığı, tedavi yönteminin çocuğun koşullarına göre aile ile tartışıldığı yöntemdir.

Konuşma patoloğunun; aile, okul ve diğer klinisyenlerle iletişim kurma açısından önemli bir rolü vardır. Bir anksiyete (endişe, huzursuzluk ) bozukluğudur, ruh sağlığı uzmanları ile konuşma patoloğu arasındaki ilişki önemlidir. İlk belirtiler okulda ortaya çıktığı için güçlüklerin en çok yaşandığı yerdir. Öğretmenin tutumu önemlidir. Çocuk kendini evde rahat ve güvende hissettiği için aile ile iyi bir ilişkinin kurulması da önem taşır.

• Bireysel psikoterapi çocuktaki genel endişeyi azaltmak ve daha iyi iletişim becerilerini geliştirmesinde yardımcıdır.
• Davranış Tedavisi ve davranış değişimi: İletişim kurmasındaki başarıları pozitif ödüllendirme yöntemiyle bu alanda deneyimli uzmanlar tarafından yapılır.

Son çalışmalarda bazı ilaçların da yararlı olduğu gösterilmiştir. Küçük yaştaki çocuklar ilaç tedavisine iyi cevap vermişlerdir.

Gidiş:
Bozukluk genellikle tedavi edilebilir, hatta bazılarında kendiliğinden düzelme gözlenir. Ne kadar sürede iyileşme görüldüğü hakkındaki araştırmalar kesin değilse de çoğunda birkaç yıl veya ayda geçer, genellikle 10 yaşından önce düzelme görülür. 12 yaşından büyük çocuklarda düzelme şansı biraz daha azdır. Ancak pek çok çocukta düzelme görülse de ileri yaşlarda da toplum içinde endişeleri devam etmiştir.

 

Kaynak:mersin dil&konuşma bozuklukları tedavi merkezi basın bülteni,nöroloji-psikoloji psikiyatri portalı basın bülteni, international hospital psikiyatri araştırması basın bülteni

                                              Hazırlayan:GÜL VUSLAT ÖZSAN(çocuk gelişimi ve eğitimi öğretmeni.)