29 Aralık 2012 Cumartesi



ANNE-BABA BÜLTENİ Sayı: 5 Ocak 2012

BİLGİSAYAR ÇOCUKLARI


Yrd. Doç. Dr. Oktay Aydın

Marmara Üniversitesi

oktayaydn@hotmail.com

Teknoloji geliştikçe, bir yandan nimetlerini bir yandan da külfetlerini karşımıza çıkarmaktadır. Doğaldır ki, her teknolojik gelişim, kendi toplumsal değerlerini de üretir ve bu değerler aracılığıyla hepimizin günlük yaşamına, ilişkilerine, davranışlarına, tercihlerine yön verir. Özellikle bilgisayarlar ve internet, gerçek anlamda hem bizler için hem de çocuklar için heyecan verici risk faktörleri olarak vazgeçilmezlerimiz arasındaki yerini almıştır.


Bilgisayar ve internetin hayatımıza kattıkları nelerdir?



Bir ekrandan bütün dünyayı izlemek, bir tuşla bütün dünyaya ulaşmak elbette ki büyüleyici bir durumdur. Bilgisayarlar sayesinde hayatımızda meydana gelen değişmeleri özetlersek;

 Düyada sıılar kalkmışve bir anlamda her yere ulaşak mükü olmuşur.

 Bilginin yayıma hııda olağnütübir artışolmuşur.

 İi-köübilgi ayııııyapmak artı daha zorlaşışı. Buna bağıolarak da karar verme yüüü artmışı.

 Bir gü doğu değmiz şye bir başa zaman yanlışdeme zorunda kalışarıı da artmışı. Buna karşı, değrler sistemimizdeki değşm hııbuna eşik edememişir. Bölece çlişilerimiz de artmışı.

 Evlerimiz işeri, bilgisayarlarıı da ticari piyasa olmuşur. Alışerişer sanal ortamlardan yapıı olmuşur.

 Sosyal ve öel ilişilerimiz, reelden sanala terfi etmişve bilgisayarlar duygusal alışverişmizin aracııolmuşur.

Bilgisayarları ve teknolojinin giderek artan hakimiyeti hayatıı her alanııhem kolaylaşımakta hem de zorlaşımaktadı. Öle ki, yediden yetmiş her yaşan insanı hayatıı içnde ve hatta merkezinde yer almaktadı. İşe bu noktada, kendini en fazla köşye sıışışhisseden kişler de anne-babalar olmaktadı. Çcuklarıı bilgisayar ve internete olan ilgisi ve olasıdüşülüğü en büü kabuslardan biri olmaktadı. Anne-babalar, bugü olmasa bile, yarı yaşnabilecek bir potansiyel sorun olarak algıadılarıbu dost göüülüdüşanla baş çımanı telaşıa kapıabilmektedirler.


ANNE-BABA BÜLTENİSayı 5 Ocak 2012


Çcuklarııa bilgisayar kullandımak doğu mu yanlışmı



Pedagojik açıan bakıdığıda, bilgisayarlar ve internetin iyi mi köümüolduğ sorusu cevabıverilmesi gereken ilk sorulardandı. Aslıa bakıısa, öcelikle vurgulamak gerekir ki, bilgisayarlar artı hayatııdadı ve bundan sonra da hep böle olacaktı. Bir başa deyişe, tartışımasıgereken şy, bilgisayar ve internetin hayatııdan çıarıı çıarımamasıdeğldir. Bilgisayar ve interneti hayatııı neresinde tutmamı gerektiğ sorusuna yanı bulmak öemlidir. Yani doğu kullanıdığıda doğu, yanlışkullanıdığıda da yanlışsonuçar ortaya çıacaktı. Bu noktada, çcuğn yaşı bilgisayara ilişin tutumları bilgisayarıkullanma amacıve kullanı süesi gibi bir çk değşeni bir arada düşümek ve buna göe değrlendirme yapmak daha doğudur.


Bilgisayar ve internetin çcuklarıı içn yararlarınelerdir?



Çcukları, bilinçi bir şkilde bilgisayar kullanmalarıhalinde çk sayıa yararıolduğnu araşıma sonuçarıdan öğeniyoruz. Bu yararlardan bazıarışnlardı:

 Merak duygusunu artıı ve merak edilen şye kıa süede ulaşrak öğenme hazzııgelişirebilir.

 Hılıve doğu karar verme becerilerini gelişirir.

 Problem çöme becerilerini güçendirir.

 Dikkat ve algıgelişmini olumlu yöde destekler.

 Kıa süeli hafıayıdaha etkin kullanmayısağar.

 Öellikle el-gö koordinasyonuna bağıolarak ince motor (hareket) becerilerini gelişirir.


Bilgisayar ve internetin çcuklarıı içn riskleri nelerdir?



Bilgisayar ve internetin yanlışkullanııa bağıolarak ortaya çıabilecek riskler de şnlardı:

 Çcuğ kıa süeli hazlara odaklayarak süekli haz verecek faaliyetleri öcelikli tercih haline getirebilir. Bu da sorumluluk duygusunun gelişmini kıılayabilir.

 Süekli ve sı kullanılarda “bağılıı” duygusunun gelişesine neden olabilir. Öellikle de, bilgisayarı başıdayken bir oyunu yarı bıakı kalkamama hali  süekli olursa bu durumu dikkatle takip etmek gerekir.

 Aşııkullanılarda, beynin süekli haz verici uyarııalması ve pasifize olmasınedeniyle, dikkat sorunlarıyaratması

sö konusu olabilir.

 Sosyal ilişilerinde gerçğ ait ilişiler yerine daha kolay olan sanala ait ilişilerin baskı hale gelmesine neden olabilir. Buna bağıolarak sosyal ilişilerdeki duygu paylaşılarıve sorun çöme davranışarıı gelişminde sorunlar yaşnabilir.

 Her tü bilgiye kolaylıla ulaşbilme ihtimali nedeniyle, yaşıdan erken bazıolumsuz uyarııarı alımasısö konusu olabilir ki, bu da çcuk açııdan çştli sııtıara neden olabilir.


ANNE-BABA BÜLTENİSayı 5 Ocak 2012



 Bilgisayar kullanııdaki aşııılara bağıolarak aile ortamıda huzursuzluk ve çtışa yaşntıarıartabilir.

 Bilgisayar ve internet kullanıınedeniyle, ders çlışa ve akademik başrıa olumsuz bazıgelişeler yaşnabilir.


Çcuklarııa bilgisayar ve internet kullandııken nelere dikkat etmeliyiz?



Çcuğn okul öcesinden liseye kadar bilgisayar ve internet kullanııile ilgili olarak dikkat edilmesi gereken bazınoktalar şnlardı:

 Çcuğn bilgisayar ve internet kullanıı öellikle ortaokul bitimine kadar kontrol altıda tutulmalıve sıılısüeyle izin verilmelidir.

 Çcuğn, okul öcesi döemde bilgisayarla çk fazla zaman geçrmesi doğu değldir. Temelde çk sıılıve seçlmişprogramlarla bazıetkinlikler yapmasıa izin verilebilir, ancak bu asla abartımamalıı. Öellikle yedi yaşıdan sonra ise bilgisayar kullanmaya duyduğ ilgiyi tamamen engellemek doğu değldir. Bu nedenle, engelleyici yaklaşılar değl, yölendirici yaklaşılar esas alımalıı. Çcuklara, eğtim ve araşıma amaçıkıa bazıbilgisayar öevleri verilmesi sağanmalıı. Bu konuda öellikle eğtim hayatıboyunca öğetmeninden destek alımalıı.

 Çcuğn kullanabileceğ nitelikteki programlar belirlenmeli ve öellikle eğenceli eğtim programlarıöcelikli olarak kullandıımalıı. Burada öellikle, çcuğn dikkatini, kıa süeli hafıasıı problem çöme becerilerini vb. gelişirecek programlardan öcelikli olarak yararlanmasısağanmalıı.

 Çcuğn zaman zaman bazıbilgisayar oyunlarııyarı bıakarak kalkmasıkonusunda açılamalar yapımalıve bununla ilgili zaman zaman ikna edici bir yaklaşıla uygulamalar yapımalıı.


ANNE-BABA BÜLTENİSayı 5 Ocak 2012



 Evde, çcuğ sı sı “Bizim evde öce sorumluluklar, sonra eğence gelir.” ifadesini kullanı ve bunun sizin ailenize ait bir kural olduğnu belirtin. Zaman zaman da önek olarak bu kuralı sadece çcuk içn değl, yetişinler içn de geçrli olduğnu göterin. Çcuk, bilgisayar kullanmak istediğnde bu ilkeyi hatılatı ve sorumluluklarııyerine getirip getirmediğni düşümesini sağayı.

 Bazıgüler bilgisayarıhiçaçayı. Ancak, bunun yerine çcuğ iyi gelecek ve hoşanabileceğ etkinlikler yaptıı.

 Çcuğn büüe aşmalarıda, mükü olduğnca odasıa değl, evin ortak kullanı alanıa bilgisayar koyun. Bölece, bilgisayar amacıa uygun kullanıııkontrol altıda tutmak mükü olur.

 Çcuk bilgisayar kullanmayıçk istediğnde, yanıda oturarak süeci gölemleyin ve doğu yölendirmeler yapı.

 Okul öcesi döemde bir çcuğn güde seçlmişbir etkinliğ yapmasıgenelde yeterlidir. Süe olarak da, 15 dakika çğ zaman yeterli olacaktı.

 Çcuğn zaman zaman oynadığıoyun yerine daha çkici gelecek başa bir oyuna yölendirme yaparak, sadece bilgisayar ortamıa bağıhaz duygusunu sıılandımak gerekir. Bölece başa şylerden de haz almasıpekişirilmelidir.

 Çcuğn bilgisayarıkendisinin kapamasısağanmalıı. Bölece, bilgisayar üerindeki güüühissetmesi sağanmalıve zaman zaman da oynadığıoyunu yarı bıakmasıteşik edilmelidir.

Sonuçolarak, bilgisayar ve internet, çcuklarııı geleceğne çk büü değrler katabilir. Ancak, bu süecin bilinçi şkilde yöetilmesi gerekmektedir. Çcuklarııla ilgili süeçeri yöetirken, kendimizi de göden geçrmemiz gerekmektedir. Çcuklarııı duygusal ihtiyaçarııgidermeyi ihmal etmemeli ve onlarla kaliteli iletişmler kurmalıı. Bölece çcukta olasıbir riski erkenden saptayı doğu müahalelerde bulunabiliriz.

Son olarak, bilgisayar ve internet kullanııile ilgili çcuğn risklerini kontrol altıda tutmayıplanlarken, kendimiz içn de varolan riskleri göden kaçımamalıı.

25 Aralık 2012 Salı

ÇOCUK ve OYUN

Psk.Gözde GÖRGÜLÜ'nün kaleminden ....



 

Sevgili anne babalar,

 

Çocuğunuzun yapmaktan en keyif aldığı şey nedir diye sorarsam eminim ki bir çoğunuz oyun oynamak cevabını verecektir. Burada bilmeniz gereken, çocuğunuz için oyunun anlamı eğlenmenin ve keyif almanın çok ötesindedir. Oyun,  çocuğunuzun  bedensel, psikolojik, sosyal ve zihinsel gelişim açısından gerçek bir ihtiyaçtır.

 

Bu yazımda,  çocuk için  çok önemli bir uğraş olan ‘oyun’u gelişimsel süreçler bağlamında ele alacağım.  Terapi sürecinde ise oyunun nasıl kullanıldığı hakkında biraz bilgi vereceğim.  İyi okumalar, sonrasında da  çocuklarınızla birlikte                  bol oyunlu günler dileğiyle..

 

Uzm.Psk. Gözde Görgülü

 

 

 

Oyun nedir, çocuğa faydası nelerdir?                         

 

     Ruhsal yönden büyüme ve gelişmeyi sağlayan  oyun,  karmaşık bir insan davranışıdır. Dinamik bir süreçtir. Oyun, çocuğun korkularının, engellenmesinin ve sosyal çatışmasının üstesinden gelmesine, sosyal olgunlaşmasına, öz benliğini bulmasına yardımcı olur.

       İçerik  açısından oyunu şu özelliklerle değerlendirebiliriz:

-Oyun kendiliğinden ortaya çıkar, mutluluk ve rahatlık oyuna eşlik eder.

-Oyun duyu organlarında, sinir ve kaslarda, zihinsel düzeyde oluşur ve üç düzeyde birlikte işler.

-Oyunda deneyimler tekrarlanır, çevreyi taklit görülür, yeni işler denenir, keşfedilir.

-Oyun çocuğun iç dünyasını dıştaki sosyal dünya ile birleştirmesine yardım eder. (sosyalleşme)

-Oyun düzenli gelişim aşamaları gösterir.

 Yaş ilerledikçe oyunun içeriği de değişir                    

      Çocuğun gelişim süreci içinde ilk oynadığı oyunlar işlevsel oyunlardır. Kendi bedeni ile oynar. Yaşamın ilk ayından itibaren kollarını hareket ettirir ve parmakları ile oynar. İlk önce yakalama, sallama ya da yere düşürme davranışları görülür. İki yaş dolaylarında çocuk kağıt ve kalem kullanmaya başlar ve önce resim yapar, sonra yaptığı resmi isimlendirir. Örneğin yaptığı karalamaya çantalı kadın der. 5-6 yaşlarda çocuğun yaptığı resmin yapmak istediği objeye benzediği görülür. Bu da çocuğun zihinsel gelişimi için bir göstergedir.

       İşlevsel oyunlara paralel iki yaşlarında illüzyon (hayali) oyunları görülür. Çocuk çevresini düşündüğü gibi anlamlandırır. Örneğin bir tahta bloğa araba der ve eliyle  arabasını ileri geri hareket ettirir ve araba gidiyor der. İllüzyon oyunlarının en üst düzeyinde rol oyunları görülür. Örneğin anne-çocuk oyunları. Çocuk anne olur,  bebekleri de çocuk olur ya da arkadaşları ile karı-koca oyunları ya da birkaç rol birarada hemşire, doktor, hasta rolleri gibi. Daha sonra grup oyunlarına geçilir(saklambaç gibi). Çocuk büyüdükçe birlikte oynanan oyunlar kurallı oyunlara dönüşür.             

Oyun oynayalım, yaratıcı olalım                               

Oyunların bilgi edinme ve heyecan arayışı yanında yaratıcılık yönü de vardır. Yaratıcı düşünce, üretken, alışılmış düşünce tarzından farklı, bir hedefe ulaşmak için birçok doğru çözüm yolu üreten, gerektiği zaman ulaşılmak istenen hedefte küçük sapmalar yapabilen düşünce tarzıdır. Oyundan zevk alan çocukların yaratıcılıklarında yüksek olduğu saptanmıştır.

Oyun , çocuğun duygularını yansıtır                       

   Çocuk oyunlarında kendi tarzında, yaşadığı zor yaşantıları tekrar yaşar. Nasıl ki yetişkinler kendilerini rahatsız eden yaşantılarını, tekrar tekrar konuşurlar ve tekrar tekrar düşünürler, hatta rüyalarında görürler. Bu geçmiş yaşantıları ile uygun bir çözüm yolu buluncaya kadar ilgilenirler.

     Eğer bir çocuk yasak olan bir şeyi yaptığı için annesi tarafından cezalandırılırsa, kızgınlık ve suçluluk duygusunun üstesinden rol oyunlarında gelir. Rol oyununda kendisi anne olur ve bebeklerini azarlar. Burada artık kendi suçlu değil, cezalandırıcıdır.

Oyunun iyileştirme gücü: Oyun Terapisi             


        Oyun terapisi, oyunun çocuğun kendisini doğal bir şekilde ifade etmesi olduğu düşüncesine dayanmaktadır. Yönlendirici ve yönlendirici olmayan  şeklinde iki ayrı formu vardır. Yönlendirici formunda terapist, rehberlik ve yorumlama sorumluluğunu üstlenir. Bu tarz, yapılandırılmış, yönlendirici ve hedefe yöneliktir. Terapist, sorun olan davranışın yerine, daha olumlu düşünce ve davranışların geliştirilmesini sağlar. Terapinin temel unsurlarından biri ödüllendirmedir. Ödüllendirme çocuğa hangi davranışlarının uygun, hangilerinin de uygun olmadığı yolunda doğrudan mesaj verir. Yönlendirici olmayan formunda ise terapist, yönlendirmeyi ve sorumluluğu çocuğa bırakır. Bu tarz, duygusal zorluklar yaşayan, uyum ve davranış sorunları gösteren veya psikosomatik sorunları olan çocukların doğal oyun ortamında kendilerini ifade etmesi gerçeğine dayanır. Amaç, sorunları olan çocuğun kendi psikolojik dengesinde gerekli değişiklikleri yapabilmesini sağlamaktır. Terapinin, çocuğun kişilik yapısında, dışavurum, içgörü ve gerçeklik değerlendirmesi sağlaması; çocuğun enerjisini olumlu alanlara yönlendirmesi beklenir. Yönlendirici olmayan terapötik çalışmalarda terapistin takip etmesi gereken 8 temel prensip vardır:

  • Terapist, çocukla sıcak bir ilişki kurmalıdır.
  • Terapist çocuğu olduğu gibi kabul etmelidir.
  • Terapist, çocuğun duygularını ifade edebileceği rahat bir ortam yaratmalıdır.
  • Terapist, çocuğun dışa vurduğu duyguları fark etmeye açık olmalı ve bu duyguları çocuğa davranışları hakkında içgörü kazandıracak şekilde geri yansıtmalıdır.
  • Terapist, çocuğa kendi problemlerini çözebilmesi için fırsat vermeli ve onun bu yeteneğine saygı duymalıdır. Seçimler yapma ve değişme sorumluluğu çocuğa aittir.
  • Terapist, çocuğun eylemlerini ve konuşmalarını herhangi bir şekilde yönlendirmemelidir. Çocuk yolu çizmeli, terapist takip etmelidir.
  • Terapist, terapi sürecini aceleye getirmemelidir. Bu zamanla gelişecek bir süreçtir.
  • Terapist, terapiyi sürdürmek için sadece gerekli olan sınırlamaları koymalı ve çocuğun ilişkideki sorumluluğunun farkına varmasına fırsat tanımalıdır.

       Oyun, çocuk için  doğal  bir  kendini  ifade  biçimidir  ve   çocuğa bu yolla gerginlik, hayalkırıklığı, güvensizlik, korku, saldırganlık, çatışma  gibi  duygularını  dışa vurma  fırsatı  verir.  Çocuk, bu duyguları oynayarak onların yüzeye çıkmasını sağlar, onlarla yüzleşir. Onları kontrol etmeyi veya terk etmeyi öğrenir. Duygusal olarak rahatlamayı başardığı zaman, bir birey olarak içindeki gücü gerçekleştirmeye, kendisi için düşünmeye, kendi kararlarını verip psikolojik olarak olgunlaşmaya ve kendini gerçekleştirmeye başlar.

      Oyun odası büyümek, olgunlaşmak için en iyi mekândır. Bu   odanın güvenliğinde çocuk en önemli kişidir ve durumun veya    kendisinin emrindedir. Kimse ona ne yapması gerektiğini söylemez, kimse onu eleştirmez ve öneride bulunmaz. Çocuk bu odada, kendi özel dünyasında yaşar, kendine bakar, düşüncelerini test eder, kendini tamamen ifade eder ve bu odada her şeyiyle kabul edilir.

     Terapistin kabul edici, anlayışlı ve dostça tutumu çocuğa güven   hissi verir. Terapist ise çocuğun hislerine ve oyun sırasındaki sözlü veya   sözsüz  ifadelerine  karşı  duyarlı olmalıdır. Çocuğun kendini daha  iyi  anlayabilmesi  için, ifade  ettiği  duyguları  tıpkı  bir ayna  gibi ona  geri  yansıtması  gerekmektedir. Çocuğa ve yeteneklerine saygı duymalı ve bağımsız bir birey olması için ona fırsat tanımalıdır.

      Problemlerle yüzleşemeyen çocuklar onları çözemezler. Genel olarak oyun terapisi, çocuğun problemlerini anlamak, onun duygularını ve tutumlarını keşfetmek ve çocuğu bunlarla yüzleştirerek çözüm getirmesini sağlamak için geliştirilmiş bir tekniktir. Davranış problemleri, ders çalışma problemleri, konuşma problemleri, okuma problemleri gibi birçok alanda çocuklara yardımcı olmaktadır.
     

4 Aralık 2012 Salı

ÇOCUK YETISTIRMENIN KEYFİ



 YA-PA COCUK AILE BÜLTENI  ARALIK 2012
SAYIN OKTAY AYDIN


Bir çocuk sahibi olmak ve ona güzel bir gelecek hazırlamak bir anne-baba için hem dünyanın en güzel ve mutluluk verici işi, hem de en ağır ve zorlayıcı sorumluluğudur. Bu öyle bir sorumluluktur ki, bir yandan çocuk için en iyisini yapma isteği duyulur, öte yandan “Ben acaba doğru mu yapıyorum?” diye yoğun kaygılar yaşanır.

Anne ve babanın çocuk yetiştirirken yaşadıkları zaman zaman kendi aralarında da ciddi bir soruna dönüşebilir. Farklı yaklaşımlar nedeniyle sürekli çatışabilir ve kendi aralarındaki ilişkiyi de örseleyebilirler. Bazı ailelerde de büyükanne ve büyük babaların sürekli “Biz bu işte tecrübeliyiz. Sizi de biz yetiştirdik.” diyerek anne-babaya müdahaleleri söz konusu olabilmektedir. Bu ve benzeri çok çeşitli sorunlar her ailede az ya da çok yaşanmaktadır.

Çocuk yetiştirmenin herkes için tamamen tartışılmaz ilkeleri yoktur. Ancak yine de bilimsel veriler ışığında bazı bilgiler ve doğrulardan söz etmek mümkündür. Bu nedenle, anne-babaların çocuklarını yetiştirirken zaman zaman bu konuda kendilerini geliştirecek yayınları takip etmelerinde büyük yarar vardır.

Bu genel çerçevede anne-babaların sıklıkla sordukları sorular ve olası cevapları aşağıdaki gibidir:

Çocuğum iyi yetişsin istiyorum. Kural koyarken nelere dikkat etmeliyim?



Kurallar hayatımızın ve ilişkilerimizin düzenleyicisidir. Bir anlamda diyebiliriz ki, sosyalleşmek demek kurallar dünyasında yaşamayı öğrenmek demektir. Eğer bir insan kuralların farkında olmaz, kural diye bir kavramı tanımaz ve hayatını belirli kuralları dikkate alarak düzenlemezse o insanın kişilik alanında bazı sorunlar olduğunu düşünmek mümkündür. Kurallar, karşımızdaki kişiye rastgele davranmamızı engeller ve ilişki kalitemizi korurlar.

Çocuk yetiştirmede de çoğu zaman tartışılan şey kuralların varlığı ya da yokluğu değil, hangi kuralın nereye kadar uygulanacağıdır. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, “kurallı bir dünya” ile “kuralcı bir dünya” arasındaki farkın ayırdedilmesine dayanır. Kurallı dünyada, “Kurallar insan içindir ve gerektiğinde değiştirilebilir.” ilkesi geçerlidir. Oysa, kuralcı dünyada, “İnsanlar kurallar içindir ve değiştirilmemelidir.” ilkesi geçerlidir. Birincisi sağlıklı ve gerçekçi bir yaklaşımın ifadesi iken, ikincisi biz yetişkinlerin egolarının ve takıntılı kişiliklerimizin bir ifadesidir.

Çocuklara kural koymanın kuralları şu şekilde özetlenebilir:

 Çocuklara mükü olduğnca az kural konmalıve konulan kurallar açı seçk nedenleriyle birlikte çcuğ açılanmalıı. Buradaki öçüde, çcuğn yaşıile doğu orantııı. Bir çcuğ evde konacak kural sayıı4-5’i geçemelidir.

 Kurallar kararlııla uygulanmalıı. Kararlııla uygulamak ile öke ve kıgılı birbirine karışıımamalıı.

 Kurallar ihtiyacıkarşıamadığıda ya da gereksiz hale geldiğnde çcukla birlikte konuşrak

değşirilmeli ya da kaldıımalıı.

 Kurallarıkoyarken bir cezalandıma ruh hali ile hareket edilmemelidir.

 Kuralları sadece çcuklar içn değl, biz yetişinler içn de geçrli olduğnu götermeli ve biz de çcuğn algıayacağıaçılıta kurallara uyduğmuzu hissettirmeliyiz.

Çocuğm bazen “Seni sevmiyorum.” ya da “Siz beni artı sevmiyorsunuz.” diyor. Bu durum karşııda ne yapmalıı?



Hiçir şey. Çcuklar bu tü sölemleri çğ zaman anne-babayıyöetmek içn sölerler. Bunu tabi ki bilerek ve kurgulayarak yapmazlar. Sezgisel bir hissedişe söleseler de bu söler temelde çcuğn gerçk duygu ve düşücesini yansımaz. Bu cüleleri söleyen çcuk karşııda, ebeveyn telaşanı ve onu sevdiğni ispatlama yarışıa girerse, çcuk içn oldukç eğenceli bir oyunun parçsıolurlar. Çcuk bu söleriyle çğ zaman anne-babaya istediğ şyi yaptımaya çlışı. Yapımasıgereken, çcuğn bu söüüerinde durmayı çcuğn istediğ şyi yine de yapmamaktı.

Sürekli bir şeyler isteyip duruyor. Onun isteklerinin ne kadarııyerine getirmeliyim?



Çocuklar, yaşarıgereğ isteklerini erteleme, kontrol etme gibi davranışarıyapmakta zorlanılar. Ayrıa, okul öcesi döem çcuklarıgenelde “şmdiki zamanı yaşrlar. Onlar içn geçişve gelecek yoktur. Bu nedenle, istedikleri bir şy olduğnda tutturmak bu yaşar içn çğ zaman doğl kabul edilebilir.

Burada öemli olan şey, çcuğn gerçk ihtiyacıile abartııtaleplerini ayıdetmektir. Çcuğn istediğ şy gerçk bir ihtiyaça elden geldiğnce ve uzatmadan karşıamak gerekir. Ancak talep edilen şy gerçk bir ihtiyaca dayanmıorsa, koşllara göe karşıamak gerekir. Bu noktada klasik yaklaşım,
çocukla öceden anlaşı tek bir şy alımasıütüe kuruludur. Ancak zaman zaman farklı şekilde de davranımalıı.

Bazı durumlarda çocukla önceden hiçbir anlaşma yapılmamal ıve çocuğun hiçbeklemediğ bir eşy alıarak ona süpriz yapımalıı. Bu aslıda çoğu zaman anne-babaları yaptığıbir şeydir. Ancak, bazen de hiçir ö anlaşa yapımadan, çk istese bile istediğ şy tabi ki bir iki gerekçye bağanarak alımamalıı. Bu noktada çcuğn yaşyacağıyoksunluk onun hayatııalt üt etmeyecek, “erteleme” güüügelişirecektir. Bu beceri de oldukç öemlidir. Bu egzersizi yaparken 4 yaşsonrasıesas alımalıı. 4 yaşöcesindeki çcuklarda bölesi bir uygulamayıçk fazla zorlamamak gerekir.

Eşmle çocuk yetişirme yaklaşılarıı çok farklı Bu çocuğ bir sorun yaştı mı Ne yapmamı gerekir?



Tutarlı çocuk yetişirmede genelde öemsenen bir durumdur. İi şkilde tutarlııtan söz edilebilir. Birincisi, anne ve babanı aynışylere doğu, aynışylere yanlışdemesi ve çcuğn karşııda birbirlerinin sölediklerini desteklemeleridir. İincisi de, kişnin kendi içndeki tutarlıığıı. Aynıolaya sabah başa akşm başa tepki vermek tutarlıolmamak anlamıa gelmektedir.

Tabi ki her an ve her durumda tutarlıolmak zorunda değliz. Birkaçkez tutarsı olunca da çcuğn düyasıda herşyi alt üt etmişolmayı. Ancak, genel anlamda tutarlıığı çcuk yetişirmede öemli olduğ da bir gerçktir. Bu nedenle, anne-babanı hangi durumlarda birbirlerini desteklemeleri gerektiğ konusunda anlaşalarıen doğu yoldur. Bu noktada da, bazıanlaşazlılar yaşnısa, öceliğ anlaşıan konulara vermekte yarar vardı. Anlaşazlı konularııbiraz zamana bıakmak iyi bir yötemdir.



 
Bazen çocuğu öfkelenip istemediğm şyler yapıorum. Bu konuda ne yapmalıı?



Öfke temelde doğal bir insan tepkisidir. Bu nedenle, her öke bir sorun değldir. Çcuk yetişirmede de arada sıada ökelenmek büü sorunlar yaratmaz. Ancak, anne-baba sıç ökeleniyor, ökelendiğnde kontrolükaybediyor ve çcuğ aşııtepkiler veriyorsa o zaman ökenin ası kaynağııtespit etmesi gerekir. Bu da bazen çcuğn davranışarıla ilgili gibi göüse de genelde başa şylerle ilgili olabilmektedir. Eş duyulan kıgılı, işerindeki yorgunluk ve yaşnan sorunlar, kendine duyulan kıgılı vb. gerekçler, çcuğ yöelik patlamalıdavranışara döüşbilmektedir. Bölesi bir durum sö konusu ise, bir uzmandan profesyonel destek almak en doğusu olacaktı.

Çocuk yetişirme sürecinde anne-babalara genel olarak ne gibi önerilerde bulunmak gerekir?



 
İdeal anne-babalı diye bir şy yoktur. Bu nedenle, müemmel anne-baba olmak zorunda olmadığıııunutmayı. Sizin de hata yapmaya hakkıı var ve hata yapıorsunuz diye çcuğnuz travmalar yaşr diye düşüü durmayı. Sonuça, her çcuk kendi geleceğne doğu yolculuğnu her koşlda devam ettirecektir.

 Spontan, doğl ve naif olmayıunutmayı. Çğ zaman içnizden gelen sesi dinlemek sizi doğu yere göüü. İçnizdeki sesi dinleyin.

 Bir zamanlar kendinizin de çcuk olduğnu ve bugü çcuğnuzun yaptığıbir çk şyi bir zamanlar sizlerin de yaptığııhiçunutmayı.

 Çcuk yetişirme konusunda eşnizle birlikte oturup sakin şkilde “Bu çcuğ yetişirirken nelere dikkat edelim, neleri yapalı, neleri yapmayalı, hangi değrleri aktaralı vb.” gibi sorularıbirbirinize sorarak ortak kararlar alı. Bir anlamda anne-babalı felsefesi gelişirin.

 Çcuğnuzun mutluluğnun sizin ve eşnizin ortak mutluluğndan geçiğni unutmayı. Karşıılıbirbirinize anlayışgöterin ve hata olarak gödüğüü her şyi birbirinizi incitmek içn kullanmayı

5 Kasım 2012 Pazartesi

OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARINDA DAVRANIŞ VE UYUM SORUNLARI


 

OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARINDA
DAVRANIŞ VE UYUM SORUNLARI

 

 
Serna Dönyanoğlu

YA-PA Merkez Çocuk Psikoloğu

 

Davranış ve uyum sorunu nedir?

Davranış sorunları genellikle çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı, iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık, sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar bir anlamda çocuğun iç dünyasının dışa yansıması olarak değerlendirilebilir.

Çocuklar her yeni gelişim dönemine geçtiklerinde yeni beceriler elde ederler. Ancak çocuğun edindiği her yeni beceri beraberinde çözülmesi gereken bir sorunu da getirir. Gelişim dönemlerinde karşılaşılan sorunlar genellikle olağan ve geçici olmaktadır, ancak çocuk bu dönemlerde çevresindeki yetişkinlerin yanlış tutumlarına maruz kaldığında ya da gelişim dönemlerdeki sorunların çözümünde engellerle karşılaştığında, olağan olarak nitelendirilen bu sorunların çözümü sonraki gelişim dönemlerine ve ileriki yaşlara ertelenir. Bu durumlarda ortaya çıkan sorunlar davranış ve uyum sorunları olarak adlandırılır.

Örneğin, çocuk, sosyal-duygusal gelişimi gereği yaşıtlarıyla oyun oynaması gereken bir yaşta, sürekli ve uzun süreli yalnız kaldıysa, ileride içine kapanık bir çocuk ve yetişkin olabilir; veya çocuk gelişimsel olarak kendi kendine üstünü giyinme ve yemek yeme davranışlarını yapabilecek becerilere sahipken, aile tarafından sürekli bu becerileri sergilemesi engellendiyse, bu alandaki gelişimini tamamlaması ileriki yaşlara kalacağı için yeni gelişim dönemlerinde ortaya çıkacak sorunlarla baş etmesi güçleşecektir.

 

Davranış ve uyum sorunlarını normal davranışlardan nasıl ayırdedebiliriz?

Aileler genellikle, çocuğun gelişim dönemine bağlı olarak yaşadığı olağan sorunlarla, uyum bozukluğu olarak kabul edilen davranışlar arasında ayırım yapmanın zor olduğunu ifade eder. Anne-babalar için bu ayrımı sağlıklı biçimde yapmak çok zordur, ancak belirli kriterleri göz önünde bulundurarak en azından bir uzmana başvurmaları gerekip gerekmediğini tespit edebilirler.

Bir çocuğun davranışı ile ilgili bir sorundan söz edebilmek için temel alınacak ölçütlerden bazıları şunlardır:

Yaşa uygunluk: Çocuğun içinde bulunduğu yaş döneminden dolayı mı yoksa bir davranış bozukluğundan dolayı mı sorun yaşadığını ayırt edebilmek için öncelikle bir çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi bilmek önemlidir. Örneğin; 2 yaş çocuğu negativist, hareketlidir ve istenilen şeyleri yapmaz. Freud'un anal dönem, Erikson'un özerkliğe karşı kuşku ve utanç dönemine rastlayan bu yaşlarda çocuk, özerk bir birey olduğunu öğrenir. Kendisi istemeyince altının değiştirilmesini istemez, öpülmeyi reddeder. Dolayısıyla 2 yaşındaki inatçılık ve istenilen şeye karşı bir direnç göstermesi bir davranış bozukluğu değil, yaş döneminin bir niteliği olduğu unutulmamalıdır.

Yine, 3-5 yaş çocuğu dikkat çekmek ister. Hayal dünyası çok geniş olduğu için inanılmaz öyküler anlatabilir. Henüz yalanla yalan olmayanı ayırt edemezler. Bu nedenle bu yaşlardaki çocukların anlattıkları yalan olarak kabul edilmezken, 11-14 yaşlarındaki çocuklarda görülen yalan normalden sapan bir davranış olarak kabul edilmelidir.

Alt ıslatma davranışını ele aldığımızda, 1,5 yaşında tuvalet eğitimi almış bir çocuğun, ilk 1-1,5 sene zaman zaman altına kaçırması normaldir. İlk zamanlar çocuk kaslarını kontrol etmekte güçlük çekebileceği için tuvalet eğitimini takiben gece ve gündüz görülebilen alt ıslatma davranışı normal kabul edilmelidir. Çocuk 3,5-4 yaşından sonra da alt ıslatma davranışına devam ediyorsa bu davranış uyum bozukluğu olarak kabul edilebilir; çünkü artık yeni bir beceriyi (tuvalet eğitimi) kazanmak için gerekli olan adaptasyon süreci aşılmıştır. Bunun gibi, bebeklik dönemindeki parmak emme davranışı normal kabul edilirken, 1 yaşından sonraki parmak emme davranışı uyum ve davranış bozukluğuna işaret eder.

Yoğunluk: Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesindeki ikinci önemli ölçüt yoğunluktur. Örneğin; 5 yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu davranış başkasına fiziki zarar vermeye dönüşürse, davranış sorunu olarak değerlendirilir.

Süreklilik: Çocuğun olumsuz davranışı ısrarlı bir biçimde ve uzun zaman devam ettirmesidir.

 

Okul öncesi dönemde karşılaşılan davranış ve uyum sorunları hangileridir?

Çocuklarda sıklıkla görülen uyum ve davranış bozuklukları şöyle sıralanabilir:

ü        Saldırganlık

ü        Yalan söyleme

ü        İzinsiz eşya alma (çalma)

ü        Altını ıslatma ve dışkı kaçırma

ü        Konuşma bozuklukları: kekemelik

ü        Tikler

ü        Parmak emme

ü        Ritmik sallanma

ü        Kendi kendine vurma, kendini ısırma, kafasını yere vurma

ü        Tırnak yeme

ü        Fobiler ve korkular

ü        Yeme bozuklukları: iştahsızlık veya aşırı yeme

ü        Uyku bozuklukları: uyurgezerlik, kabuslar, gece diş gıcırdatma

ü        Mastürbasyon

ü        İçe kapanıklık, sosyal kaygılar, aşırı çekingenlik

ü        Aşırı hareketlilik, dikkat eksikliği ve konsantrasyon güçlüğü

ü        Öğrenme güçlüğü: okuma, yazma ve matematik becerilerinde gerilik

ü        Saç, kas, kirpik koparma

ü        Aşırı inatçılık ve karşı gelme, sosyal uyumsuzluk

ü        Depresyon: içe kapanma, geri çekilme, yalnızlaşma, yabancılaşma

ü        İsteksizlik, motivasyonsuzluk, üzüntü, keder

ü        Sosyal problemler: dışlanma, reddedilme, ilişki kuramama ve sürdürememe

ü        İletişim problemleri: kendini ifade edememe, empati kuramama

ü        Özgüven eksikliği

 

Davranış ve uyum sorunlarına neler yol açar?

Neredeyse bütün anne-babalar bazen kendilerine şu soruyu sorarlar: “Neden bazı çocuklarda, önemli davranış sorunları gözlenmezken, başka bazı çocuklar anne ve babaları için sürekli sorun yaratırlar?” Çocuklarda görülen davranış ve uyum sorunları pek çok etkene bağlıdır. Kalıtımsal yatkınlık ve çevre faktörleri bu tür sorunların ortaya çıkmasında en önemli belirleyicilerdir.

Ebeveynler olumsuz tutumlara sahip olup çocukları ile ilişkilerinde sergiledikleri davranışlarla bu sorunların gelişmesinde pay sahibi olabilmektedirler. Özellikle baskıcı ve aşırı disiplinli, aşırı koruyucu ve alaycı, aşağılayıcı anne-baba tutumları çocuklardaki davranış ve uyum sorunlarına yol açabilmektedir.

Davranış ve uyum sorunları yalnızca ailenin yanlış tutumlarına bağlı olarak gelişmez, çevresel faktörlere bağlı olarak da gelişebilir. Yangın, deprem gibi travmatik olaylar, evdeki kavga ve huzursuzluklar, aile içi şiddet gibi sorunlar, ölüm veya boşanma nedeniyle anne-babadan uzak kalma gibi kayıp ve ayrılıklar bu tür sorunlara yol açan çevresel faktörlere örnek olarak verilebilir.

 

Davranış ve uyum sorunlarının oluşmasında anne-babaların rolü nedir?

Anne babalar davranışları düzeltmenin kurallarına ve yöntemlerine ilişkin bilgilerini artırarak çocuklarının daha iyi davranan, geçimli aile bireyleri olmalarına yardım edebilirler. İyi davranış da kötü davranış da çocuğun ödüllendirilmesi yoluyla oluşturulur. Kimi zaman, anne babalar çocuklarının kötü davranışını “farkında olmadan” ödüllendirerek pekiştirirler.

Yaşamımızdaki problemler, bireylerin zihninde önceki deneyimlerinden hareketle bir algı çerçevesi oluşturarak açıklanırlar. Dünyaya gözlerini yeni açmış bir bebeğin ağlayışı, bilinçli bir eylem değil, refleksif bir davranıştır. Dil gelişimi, çocuğun isteklerini karşılayacak kadar gelişmediği için çocuk, isteklerini belli bir yaşa kadar ağlayarak anlatır. Her ağladığında bir şeylerin yolunda gitmediğini annesine hissettiren çocuk, arzu ve isteklerinin yerine gelmediği durumlarda ağlamayı tercih edecektir.

Ağlamak, huysuzluk etmek bu yaştaki çocuklar için yerine getirilmesi zorunlu olan ihtiyaçların bir uzantısıdır. Ancak ileri yaşlarda isteklerin yerine getirilmesini sağlamak amacıyla bıktırma ve usandırma aracı olarak kullanılır. Ağlayıp sızlayarak istediklerini yerine getiren çocuk anne ve babasını usandırdığını ve isteklerinin bu yolla ödüllendirildiğini öğrenmiştir. Peki, ne yapılmalıdır? Çocuğunuzun bu türdeki olumsuz davranışlarını ödüllendirmez ya da cezalandırırsanız, davranışın gelecekte tekrarlanma olasılığı azalma eğiliminde olacaktır.

Davranış ve uyum sorunları, yukarıda sözünü ettiğimiz gibi hatalı anne-baba tutumlarına bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bazen de, davranış sorunu başka bir faktöre bağlı olarak ortaya çıkar, ancak hatalı anne-baba tutumları nedeniyle, tırmanarak artabilir, yeni uyum ve davranış bozukluklarının ortaya çıkmasına neden olabilir ve özgüven eksikliği, içe kapanıklık, aşırı kaygılı olma gibi sorunların ortaya çıkmasına katkıda bulunarak kişilik gelişimini olumsuz etkileyebilir.

 

Uyum ve davranış bozukluğu geliştiren çocukların anne-babalarının hatalı tutumları aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Ø        Anne-babalar çocuklarının bilinçli olarak belirli davranışları yaptıklarını düşünerek sorunu görmezden gelir veya davranışı ve çocuğu baskı altına almaya çalışır. Oysaki çocukların çok büyük bir çoğunluğu, bilinçli olarak bu davranışları sergilemez. Çevrelerine bir mesaj vermek için, yani rahatsız oldukları durumları ifade etmek için bunu yaparlar.

Ø        Anne-babalar sorunu gidermek için, davranışı yapan çocuğu küçük düşürücü, aşağılayıcı ve suçlayıcı tavırlar sergileyebilirler. Bazı aileler sorunu gidermek için çeşitli ceza yöntemlerine, hatta şiddete bile başvurmaktadırlar. Mastürbasyon yapan çocuğa ceza vermek, parmağını emen çocuğun ağzına biber sürmek ve altını ıslatan çocuğu deşifre etmek bu tip tutumlara örnek olarak verilebilir. Ailelerin, cezadan ve suçlayıcı tavırlardan uzak durmaları gerekir. Bu tip baskıcı tutumlar sorunu artırmaktan başka bir işe yaramaz.

Ø        Bazı aileler ise, sorunu kendi haline bırakıp, kendiliğinden geçmesini beklerler. Oysa, uyum ve davranış bozuklukları kendiliğinden geçmez, mutlaka bu bozukluğun altında yatan sebepler ortadan kaldırıldıktan sonra geçer. Zaman içinde kendiliğinden geçen inatlaşma, parmak emme, alt ıslatma vb. Sorunlar yukarıda sözünü ettiğimiz normal dönemsel sorunlardır. Uyum bozukluğu olarak ortaya çıkan davranışlar ise ileriki yaşlarda ortadan kalkmış gibi gözükse bile ya yeni bir sorun olarak, ya da tekrarlanarak karşımıza çıkar. Örneğin, parmak emme davranışı okul yıllarında tırnak yeme veya öz-güven eksikliği olarak yeniden belirebilir. Alt ıslatma davranışı olan 3 ve 4 yaşlarında iki çocuğu ele alalım; 3 yaşındaki çocuğun sorunu 6 ay içinde kendiliğinden geçebilir, çünkü bu yaşta görülen bu davranış normaldir; ancak 4 yaşındaki çocuğun davranışı kendiliğinden geçmez, çünkü bu bir uyum bozukluğudur.

 

Davranış ve uyum sorunları nasıl tedavi edilir?

Ailelerin uyum ve davranış bozuklukları konusunda çok bilinçli ve dikkatli olmaları, böyle bir sorundan şüphelendiklerinde bir uzmana başvurmaktan çekinmemeleri gerekir. Psikologlar, anne-baba ve çocukla yapılan ayrı ayrı görüşmelerle sorunun sebeplerini tespit ederler. Çocuğun yaş dönemine, sorunun çeşidine ve şiddetine göre aileye gerekli önerilerde bulunur ve gerek görürlerse çocukla belirli bir süre düzenli olarak görüşerek sorunun ortadan kalkmasını sağlarlar. Ailelerin de amacı uzmanların amacıyla paralel olmalıdır; Amaç, davranış bozukluğunu ortadan kaldırmaya çalışmak değil, bu sorunu ortaya çıkaran sebepleri ortadan kaldırmaya çalışmak olmalıdır.

Anne-babaların çocuğun hangi yaşta karşılaştığı sorunların normal, kısa süreli ve geçici olduğunu tespit edebilmesi için bu konularda bilinçli ve bilgili olması gerekmektedir. Çocuk gelişimi ve eğitimi konusunda çok okuyan bilinçli aileler bile bu tip sorunları daha kolay farkedebilmektedir. Bu nedenle anne-babaların, yaşamın en önemli dönemi olan 0-6 yaş döneminin özellikleri ve bu dönemde karşılaşılabilecek davranış ve uyum sorunları hakkında daha çok bilgi sahibi olmaları ve farkındalıklarını artırmaları gerekmektedir.

Çocuklarda görülebilecek olası davranış ve uyum sorunları ne kadar erken tespit edilebilirse o kadar kolay çözülebilir. Bu nedenle, anne-babalar çocuklarının davranış ve uyum durumları ile ilgili herhangi bir soru işareti taşıyorsa uzman desteği almaktan çekinmemeleri gerekir.

2 Ekim 2012 Salı

OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUĞUNUN SOSYAL VE DUYGUSAL GELİŞİMİ



OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUĞUNUN SOSYAL VE DUYGUSAL GELİŞİMİ




Yrd. Doç. Dr. Dr. Oktay AYDIN

Marmara Üniversitesi

Okul öncesi dönem genel anlamda tüm gelişim alanları açısından temellerin atıldığı bir dönem olup daha sonraki gelişim aşamalarını da belirleyecek bir zaman dilimidir. Beyin, duyu, hareket, zeka, dil, sosyal ve duygusal gelişim alanları okul öncesi dönemde hem gelişimsel hız hem de nitelik açısından oldukça önemli karakteristik özellikler gösterir.

0-6 yaş döneminin bu özelliğinden dolayı, çocukların bilinçli ve profesyonel bir eğitim sürecine girmesi son derece önemlidir. Bir çocuk okul öncesi eğitimden yararlanmamış ve ilk olarak ilköğretim birinci sınıftan itibaren eğitim sistemine girmişse, bir çok açıdan geç kalmış demektir. Yapılan araştırmaların çoğu, okul öncesi eğitim alan ve almayan çocukların gelişimsel özellikler ve akademik beceriler açısından oldukça dikkate değer farklılıkları olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Günümüze kadar çocuğun gelişim alanları açısından yaygın görüş; zeka, zihinsel yetenekler ve bunlara karşılık gelen becerilerin çok daha önemli olduğu şeklindeydi. Çocuğunun zeki olduğunu bilmek ya da çocuğun zekaya ait bir performans sergilemesi anne-baba açısından yeterliydi. Hatta zeka açısından parlak çocuğa sahip olanlar çocuğuna sınıf atlatmayı istiyordu.

Bugün artık sadece zeka ve zekaya ait alanlarda görülen özelliklerin tek başına belirleyici olmadığı bilinmektedir. Çocuğun sosyal ve duygusal yönden gelişimi de en az bilişsel alan kadar önemli olarak kabul edilmektedir. Hatta zeka açısından iyi bir potansiyele sahip bir çocuğun bu potansiyeli açığa çıkarabilmesinde sosyal ve duygusal yönden gelişmişlik düzeyi belirleyici olabilmektedir. Çoğu zaman duygusal yönden olgunlaşmamış, sosyal yönden de yeterince gelişmemiş bir çocuğun bilişsel yeteneklerini fark edip değerlendirmek de mümkün olmamaktadır.

Çocuğun sosyal ve duygusal özelliklerinin ne olduğu, bu özelliklerin doğumdan itibaren nasıl geliştiği, hangi yaşların kritik olduğu hem anne-babalar hem de eğitimciler tarafından bilinmelidir. Unutulmamalıdır ki, insan bir bütündür ve tüm gelişim alanları en az diğeri kadar önemlidir. Ayrıca gelişim alanlarının birbirini etkilediği de dikkate alındığında, sosyal ve duygusal gelişim alanlarının bilinmesi zorunluluğu daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Güven

Güven duygusu kişilik gelişimi açısından en temel kazanımlardan birisidir. 0-2 yaş döneminde temeli atılan güven duygusu, çocuğun temel ihtiyaçlarının giderilmesindeki titizliğe bağlı olarak yerleşir. İhtiyaçlarının giderilmesi konusunda duyarsız davranılması, geciktirmelerin olması bebeğin huzursuzluk ve gerginliğinin artmasına neden olur. Bu tür ihmallerin sıklığının artması güven ya da güvensizlik duygusunun gelişmesinde etkili olur.

Güven duygusunun temeli bu dönemlerde atılsa da daha sonraki dönemlerin de önemi oldukça büyüktür. Güven duygusu ergenliğin bitimine kadarki süre içerisinde sürekli olarak gelişen bir duygudur. Güven ya da güvensizlik duygusundan hangisi baskın olursa, kişilik ona göre şekillenir. Güvensizliğin baskın olduğu kişilikler, strese karşı daha dayanıksız, ruhsal yönden risk altında ve sosyal ilişkilerinde de sorun yaşayabilecek bireyler olabilirler.

Taklit

Sosyalleşme sürecinde bir yaşlarına doğru çocukta taklit davranışı görülür. El çırpıldığında el çırpması, basit jest ve mimiklerin tekrar edilmesi, söylenen sözcüklerin tekrar edilmesi gibi davranışlar şeklinde görülen taklit, bir yanıyla çocuk için eğlenceli bir oyun, bir yanıyla da başkalarına karşı duyarlılık kazanma anlamında değer taşır. Sosyal gelişimde ben ve diğerlerinin ayrışması, davranışlarında diğerlerinin dikkate alınması önemli bir adımdır. Taklit davranışı da bu açıdan değerlendirildiğinde, çocuğun başkalarının farkına varması anlamına gelir. Çocuk dikkatini çeken davranışları tekrar ederek adeta daha sonraki aşamalarda kuracağı özdeşimlere de hazırlık yapar. Özdeşim kurma, bir anlamda kapsamlı bir taklit süreci olarak değerlendirilebilir. Üç aylık dönemde obje-insan ayrımını yapma ile başlayan taklitle devam eden ve özdeşimle üst noktaya ulaşan sosyal içerikli davranışlar, kişiliğin oluşmasında da oldukça önemli bir yere sahiptir.

Negativizm

2-3 yaşlarında görülen ve anne-babaları en fazla zorlayan özellik negativizmdir. Çocuk söylenenin tersini yapar, istekleri söz konusu olduğunda tutturur ve inatlaşır. Bu davranışların psikolojik açıdan değeri, kişiliğin belirginleşmesi ve bireyleşmeye katkısından ileri gelir. Anne-baba için söz dinlememe, huysuzluk, yaramazlık olarak nitelense de, bu davranışlar aslında çocuğun çevresindekilere kendini ispatlaması ve bireysel varlığını kabul ettirmeye çalışması olarak görülmelidir. Bu yaşlardaki bir çocuğun kendini ispatlamak adına seçebileceği fazla yol yoktur aslında. Otorite olarak algıladığı kişilerin istek ve beklentilerine karşı direnmek çocuk için varolmaya çalışmak demektir.

Negativist özelliklerin önemli olduğu dönemlerde ebeveynin en fazla dikkat etmesi gereken konu, çocuğun yaptığına benzer şekilde inatlaşmamasıdır. Karşı inatlaşma davranışı, çocuktaki negativist özelliklerin yoğunlaşmasına ve hatta kişiliğin temel özelliği haline gelmesine neden olabilir. Yapılması gereken en mantıklı davranış, bu tür davranışlar karşısında dolaylı yollara başvurulması ve çocuğun üstüne gidilmemesidir.

Özerklik

Özerklik, kişinin kendine yeter hale gelmesidir. Belki de kültürümüzde en fazla eksikliği hissedilen kazanımlardan biri özerkliktir. Birey olma, bağımsız bir varlık olma, kendine yeter hale gelme küçük yaşlarda özerkliğin kazanılması ve daha sonraki dönemlerde de bu kazanımın geliştirilmesi ile mümkündür. Okul öncesi dönemde çocuğun kendi yemeğini yemek istemesi, çantayı annesinin elinden alıp taşımak istemesi, kıyafetlerini giyip çıkarması, tabağını masaya koyup kaldırması, yere düştüğünde kendisinin kalkması, yatağını toplaması gibi pek çok yaşantı özerkliği pekiştirir. Özerkliğin pekiştirilmesi amacıyla, çocuğa sık sık sorumluluk verilmesi, özbakımına karışılmaması, bireysel etkinlikler yapmasına fırsat verilmesi gerekir.

Özerkliğin gelişmediği durumlarda bağımlılık gelişir. Bağımlılıkta, iradeye dayalı seçim yapma söz konusu değildir. Bağımlı bir kişi, kendi varoluşunu başka kişi ya da kişilere bağlamıştır. O kişi hayatında olmadığında

huzursuzluk, güvensizlik, korku, çaresizlik hisseder. Bireysel sorumluluklarını üstlenmez ve hep başkalarının yardımına ihtiyaç duyar.

Okul öncesi dönemde özerkliğin kazandırılması, kişilik gelişiminde oldukça önemlidir. Bu nedenle mutlaka desteklenmesi ve geliştirilmesi gereken bir özelliktir. Özerkliğin gelişmesindeki en önemli engel anne-babanın müdahaleci ve koruyucu tutumlarıdır. Bağımlılık geliştirmiş çocukların özellikle annelerinde de bağımlılık sıklıkla görülmekte ve bu nedenle de bağımlılığın nesiller boyu devam eden bir kişilik özelliği olduğu ifade edilmektedir. Anne-babanın müdahaleci ve koruyucu tutumları çocuğa hareket alanı bırakmaz ve gerçek durumlarla karşılaşmasını engeller. O nedenle mümkün olduğunca bu tutumlara sahip anne-babaların kendilerini kontrol etmeleri ve çocuklarına gerçek yaşam alanları bırakmaları gerekir.

Korku, Kıskançlık ve Öfke

Çocukların korkuları özellikle 2-5 yaşları arasında çok çeşitlilik gösterir. En sık rastlanan korkular arasında hırsız, hayali yaratıklar, köpek, karanlık, motor gürültüsü, şimşek, ani ses ve yalnız kalma sayılabilir. Kıskançlık duygusu ise ilk olarak anne-babayı, daha sonra kardeşi kapsar. Bu duygunun yaşanması halinde alt ıslatma, tırnak yeme, parmak emme gibi gerileme belirtileri sıklıkla görülebilir. Bir diğer olumsuz duygu da öfke duygusudur. İlk çocukluk yıllarında öfke sıklıkla yaşanan bir duygu olup, genellikle beş dakikadan daha uzun sürmez. Öfke duygusu engellenme, yetersizlik ve başarısızlık sonrasında ortaya çıkar ve çocuklar için bir çok yaşantı bu tür sonuçları doğurabilir. Anne-babalar çocuğun olumsuz duyguları karşısında, serinkanlı, tutarlı ve kararlı olmaları, bu duyguları tahrik edecek ortamların çok fazla oluşmasına fırsat vermemeleri gerekir. Ancak unutulmamalıdır ki, olumsuz duygular da olumlu duygular kadar insan hayatında vardır ve yaşanması son derece doğaldır. Önemli olan, olumsuz duyguları yaşama sıklığı ve şiddetinin çok fazla olmamasıdır. Aksi halde bu duyguların kişiliğin temel özellikleri haline gelmesi söz konusu olur ki, gelecekte ruhsal sağlık açısından riskli sonuçlar ortaya çıkabilir.