29 Mayıs 2012 Salı

ANNE BAĞIMLILIĞI MI? ANNENİN BAĞIMLILIĞI MI?


Ayrılık korkusu sanıldığının aksine sadece çalışan annelerin çocuklarında görülmez. Uygun bir dille anlatıldığında çocuklar annelerinin işe gitmeleri gerektiğini ve akşam eve geri döneceklerini anlar ve kabullenir. Yaşamın ilk yılı bebeğin anneye her yönüyle bağımlı olduğu bir dönemdir. Çocuk yürümeye ve koşmaya başladığında ise kendi başına hareket etme, bağımsız olma isteği içinde olmasına rağmen anneyi etrafında görmekten, onun yanında olmaktan hoşlanır. Sosyalleşme becerisinin kazanıldığı 3 yaşa kadar çocuklar bir taraftan anneden ayrışmaya çalışırken bir taraftan da bağımlılığı devam ettirirler. 3 yaşa kadar görülen bu bağımlı ilişkinin bu yaştan sonra azalması, ilişki boyutunun bağımlılıktan bağlılığa dönüşmesi beklenir. 3 yaş itibariyle azalması beklenen bağımlılığın toplumumuzda uzun yıllar devam ettiğini, hatta çocuk sahibi birçok yetişkinin kendi annelerine olan bağımlılıklarının sürdüğünü görüyoruz. Ayrışma sürecinin beklenen zamanda gerçekleşmemesi, bağımlılığın devam etmesi durumunun anne baba tutumlarından kaynaklandığı söylenebilir. Bağımlılık geliştiren çocukların annelerinin aşırı koruyucu, babalarının ise daha uzak davrandıkları ya da her iki ebeveynin de aşırı korumacı tutum sergiledikleri bilinmektedir. 2 yaşından itibaren çocuklar bazı işleri kendi başlarına yapmak isterler ve bu konuda ısrarcı davranırlar. Yaşına uygun olarak çocuğun bazı işleri kendi başına yapması için fırsat tanımak ve çocuğu desteklemek gerekir. 3-4 yaş çocukları kendi başlarına ya da az destekle yemek yemek, giyinmek, oyuncaklarını toplamak, el yüz yıkamak, tuvalet ihtiyacını uygun şekilde gidermek gibi işleri yapabilirler. Bu becerilere sahip olan bir çocuğa işini kendi başına yapması konusunda izin vermemek, onun yerine her şeyi yapmak çocuğun anneye olan bağımlılığını arttırdığı gibi özgüvenini de olumsuz yönde etkiler. Bağımlı çocuk annesinin eteğinden ayrılmaz, annenin tuvalete gitmesine bile dayanamaz, kısa süreli de olsa yalnız kalamaz, güvensiz ve ürkek davranır, yaşıtlarıyla ilişki kurmakta zorlanır, sürekli ağlayan, mızıldanan bir çocuk haline gelir.

3 yaşa kadar normal kabul edilen bağımlılığın bu yaştan itibaren azalması beklenir. Bu yaştan sonra devam eden bağımlılık durumlarında anne babaların her şeyden önce çocuklarının artık bakıma muhtaç bir bebek değil de büyümekte olan bir birey olduğunu kabul etmeleri gerekir. Kendi başına yapabileceği işler konusunda desteklemek, yol göstermek, yapabileceği konusunda ona güven vermek, isteklerini dile getirmesi konusunda fırsat vermek gerekir.

Çocuklar bebeklik döneminden itibaren kısa sürelerle anneden ayrı kalabilirler. 3-4 yaşlarında ise gün boyu anneden ayrı kalabilir, hatta zorunlu durumlarda birkaç haftalığına bile anneden ayrı kalmaya dayanabilirler. Bağımlılık özelliği gösteren çocuklar ise ev içerisinde bile anneden ayrı bir odada durmakta, kendi başına oyun oynamakta zorlanır. Ayrılık korkusu sanıldığının aksine sadece çalışan annelerin çocuklarında görülmez. Uygun bir dille anlatıldığında çocuklar annelerinin işe gitmeleri gerektiğini ve akşam eve geri döneceklerini anlar ve kabullenir. Her çocuk annesinin yanından ayrılmasından huzursuz olur, geri dönüp dönmeyeceği konusunda endişe yaşar. Bağımlılık özelliği devam eden çocuklarda bu endişe diğer çocuklara oranla daha yoğun yaşanmaktadır. Çocuğun kısa sürelerle tanıdığı, güvendiği kişilerle kalmasını sağlamak, nereye gidileceği ve ne zaman dönüleceği konusunda doğru bilgi vermek, gerekirse bunu saat üzerinde göstermek, koşullar uygunsa sizi arayabileceğini söylemek çocuğun anneden ayrı kalmayı öğrenmesini kolaylaştıracak yöntemlerdir.

Anneden ayrılmakta zorlanan çocuklar yuvaya gitmekte ve uyum sağlamakta da zorlanmaktadır. Yuva çocuğun sadece bakıldığı ya da oyun oynadığı bir ortam değil, sosyalleşme becerisinin geliştiği, kurallara uymayı, yaşıtlarıyla ilişki kurmayı, paylaşmayı öğrendiği sosyal bir ortamdır. Özellikle bağımlılık özelliği devam eden çocukların yuvaya gitmeleri bu bağımlılığın azalmasını sağlamaktadır. Ancak burada yine anne baba tutumları önemli rol oynar. Anne babalar öncelikle yuvanın sosyal öğrenme ortamı ve çocuğun sosyal gelişiminde önemli rolü olduğunu kabul etmelidirler. Annesinden hiç ayrı kalmamış bir çocuğun bir anda hiç tanımadığı bir ortama girmesi ve orada kalması çok zordur. Yuvaya başlama düşüncesi oluştuğunda en azından birkaç ay öncesinden çocuğun kısa sürelerle tanıdığı kişilerin yanında kalmasını sağlayarak işe başlayabilirsiniz. Bunun mümkün olmadığı durumlarda ise yine birkaç ay öncesinden çocuğa yuva ortamını, orada yapılacak faaliyetleri anlatmak, yuvaların önünden geçerek nasıl bir yer olduğunu göstermek, farklı yuvaları ziyaret ederek kısa sürelerle oynamasını sağlamak çocuğun yuvayı tanımasını sağlayacak etkinliklerdir. Yuvaya başladığı dönemde de onu ne zaman yuvaya götüreceğinizi, ne zaman ve kimin alacağını etkinliği belirterek söylemek, gün içerisinde yuvada neler yapacağını anlatmak önemlidir. Özellikle yuvadan alma saati konusunda doğruyu söylemek ve buna mümkün olduğunca uymak çocuğun güven duygusunun gelişmesi açısından çok önemlidir. Ayrılma korkusu yaşayan birçok çocuk yuvaya gitmemek için çeşitli yollar dener. Ağlama, karın ağrısı, kusma bu yaşlarda en sık görülen belirtilerdir. Bu tepkiler karşısında çocuğu yuvaya göndermemek yuvaya alışmayı zorlaştıracağı gibi bağımlılığı da pekiştirecektir. Bu noktada kararlı ve sakin olmak, ağladığı ya da kustuğu için tepki göstermemek, fiziksel bir problem olmadıkça yuvaya gitmesini sağlamak, yuvanın kapısında yaşanan ayrılma törenlerini uzatmamak gerekir. Ayrılık endişesinin okul öncesi dönemde halledilmediği durumlarda benzer durumların okul döneminde görüleceği unutulmamalıdır.

Anne babalar kendilerine bağımlı çocuklar yetiştirmek istiyorlarsa şunları yapmalıdırlar:



  • Her işi çocuğun yerine yapın.



  • O dile getirmeden isteklerini anlayın ve yerine getirin.



  • Büyüdüğünü kabullenmeyip hala bir bebekmiş gibi davranın.



  • Becerilerinin gelişmesi için fırsat tanımayın.



  • “Yapamazsın, beceremezsin” diyerek kendi başına yapmakta ısrar ettiği etkinlikleri (yemek yemek gibi) engelleyin.



  • Yürüyebildiği halde bebek arabasında ya da kucağınızda taşıyın.


  • Sürekli “aman, dur, düşersin” gibi ibareler kullanın.

 Yanınızdan hiç ayırmayın, tanıdığı kişilerle kalmasına izin vermeyin.

Bunları yaptığınızda emin olun ki çocuğunuz ömür boyu size bağımlı olacak, siz olmadan hiçbir şey yapamayacaktır.

Duygu Çalışır

18 Mayıs 2012 Cuma

ÜRTİKER NEDİR?


Ürtiker denince ne anlaşılır?
www.saglik.im.com

Ürtiker deride şiddetli kaşıntı yapan küçük kızanklık ve kabarıklıklardır. Belli bir bölgede görülebileceği gibi bütün vücuda yayıldığı da olur. Yüzde anjiyonörotik ödem ya da Quincke ödemi biçiminde görülür. Mukozalarda görülme­si özellikle tehlikelidir, çünkü glottis ödemi boğulmaya neden olabilir.
URTİKER
Kurdeşen olarak da bilinen ürtiker bir deri hastalığıdır. Belirleyici özelliği yoğun kaşıntının eşlik ettiği deri dökün­tüleridir. Genellikle erken yaşlarda görü­dür. Sonraki yıllarda sıklığı azalırsa da, 30 yaşından başlayarak yeniden artar. Kadınlarda daha yaygındır. Bu özellik hormon dengesizliğine bağlı damar olay­larının ortaya çıkmasına bağlı olabilir.
BELİRTİLERİ
Ürtikerin en önemli belirtisi kabartılı kızarıklıklardır. Deriden kabarık olan ürtiker plağı, sınırlan belirli ve yuvar­lakça bir görünüm taşır. Kabarcığın ça­pı birkaç milimetreden birçok santimet­reye kadar değişebilir. Açık kırmızı olan rengi ortada beyazlaşır. Yoğun bir kaşıntıyla birlikte belirir.
Kabarcıklar bütün vücuda yayılabile­ceği gibi, vücudun herhangi bir bölü­müyle de sınırlı olabilir. Gözkapağı gibi bazı bölgelerin özellik gösteren anato­mik yapısı nedeniyle, ürtiker bu bölge­lerde yaygın bir şişkinlik yaratabilir. Ödemler bazen büyük boyutlara ulaşabi­lir. Çoğunlukla inatçı bir kaşıntı görülür.

Ödemli kabarcık birden ve çok hızlı oluşur; birkaç dakika ya da saat içinde kaybolur-. Bazen döküntüler gece ortaya çıkar; hasta sabah hekime ve aile birey­lerine böyle bir döküntü geçirdiğini söyler, ama lezyonlan gösteremez.Hastalık çoğunlukla kabuklu deniz ürünleri ya da çilek yendikten sonra or­taya çıkar. Bazı olgularda ise, çoğun­lukla ishalle birlikte görülen mide-bağırsak ya da mide İltihabı öyküsün­den sonra hastanın vücudunda ödemli kabarcıkların oluştuğu gözlenir. Müshil vb ilaçlar da ürtikere neden olabilir. Gereksiz müshil alımı birçok olguda kalıcı bağırsak örselenmesine neden olur. Böylece vücudun duyarlılığım ar­tırıcı bazı maddelerin bağırsaklardan emilimi ve dolaşıma katılımı kolaylaşır.
Başta ürtiker olmak üzere alerjik hastalıkların oluşum sürecini başlatabilen sayısız madde vardır. En iyi bilinen ürtiker nedenleri yiyecekler ile ilaçlar­dır. Bunlara enfeksiyonlar sonucunda gelişen ürtikeri de ekleyebiliriz. Enfeksi­yon etkenleri bademcikler ya da dişlerde odaklanan mikropların toksinleri ya da bağırsak asalakları (tenya, oksiyür, aska-ris vb) olabilir. Ayrıca fiziksel etkenlerle ortaya çıkan ve oldukça sık görülen bir ürtiker tipinden de söz edilebilir. Deri yüzeyinde sürtünmeye ya da sürekli ze­delenmeye uğrayan yerlerde ödemli kabarcıklar ortaya çıkar. Fiziksel etkenlere bağlı ürtiker olgularında, çizgi biçimli ya da yaygın kabarcıklar banyo sonra­sında, ayak tabanlarmdaki kabarcıklar ise uzun yürüyüşlerden sonra görülür. Bunlar kaygılandırın olmakla birlikte gerçek anlamda hastalık değildir. Ayrıca deriyi etkileyen zedelenmeler sonucun­da sağlam deri üstünde kalıcı ürtiker ka­barcıkları oluşabilir; bu olaya yapay ür-tÜcer ya da dermografizm adı verilir.Dermografizm bazı olgularda ömür-boyu sürebilir, bazılarında ise aşamalı olarak kaybolur. Kanamalı (hemorajik) ürtiker oldukça ender görülen bir tiptir;damar yatağının aşın kırılganlığı sonu­cunda kanın dokulara sızmasıyla ortaya çıkar.
NEDENLERİ
Ürtiker genellikle alerjiden kaynaklanır. Hastalığın oluşumu ana hatlarıyla şu sü­reci izler: Antijen denen belirli bir mad­de (örneğin bir protein) vücuda girer. Vücudun savunma sisteminde bu mad­deye karşı antikor denen maddeler üre­tilir. Antikorların görevi antijenin isten­meyen olası etkilerini engellemektir. Bu nedenle yalnız antijene karşı etkili olma özellikleri vardır. Antijenin yeniden vü­cuda girmesi ve bunu izleyen antijen-antikor karşılaşması ürtiker belirtilerini başlatır. Alerjen olarak da bilinen anti­jene karşı antikorlar üreten vücudun du­yarlılığı artar. Vücudun bütün sistemleri bu tür hastalıklardan etkilenebilir. Solu­num sisteminde saman nezlesi ve bron-şiyal astım, sindirim sisteminde mide-bağırsak iltihabı görülebilir. Alerjenin araştırılarak belirlenmesi tedavi açısın­dan büyük önem taşır. Alerjen madde­nin ortamdan uzaklaştırılması en etkin tedavi yöntemidir. Böylece hastalığı başlatan süreç engellenmiş olur.
Alerjik ürtiker dışında rastlantıyla oluşan ürtiker olgularına da rastlanır. Bunlar özellikle örseleyici maddelerle temastan sonra ortaya çıkar. Isırganotu gibi bitkiler, böcek sokması gibi uya­ranlar ve soğuk ya da sıcak etkisi ürti-kere yol açabilir. Bu olgularda Ödemli kabarcık yalnız temas bölgesinde beli­rir. Ama daha önce belirtildiği gibi, aşı­rı duyarlı kişilerde döküntüler hızla ya­yılarak bütün vücudu kaplayabilir.Ürtikerde kabarcığı oluşturan biyo­kimyasal süreç antijen-antikor birleş­mesiyle başlar. Bu süreçte iki kimyasal bileşik ortaya çıkar: Histamin ya da his-tamin benzeri maddeler ve serotonin. Bunlar derialtı dokusundaki damarları etkileyerek damarlarda genişlemeye (kızarıklık), ayrıca damarların geçir­genliğini değiştirerek damar yatağı dışı­na serum sızmasına (ödem ve ürtiker kabarcığının oluşumu) yol açarlar. Alerjiye neden olan etken bazen kolay­ca belirlenir. Alerji yapabilecek madde­lerin tek tek denenerek ayıklanması alerji etkeninin bulunmasında sonuca götürücü olabihr.
Zor belirlenen alerjenler için uygu­lanan “deri testleri” her zaman istenen sonuçlan vermeyebilir. Çoğunlukla bir­den” çok uyarana karşı duyarlı olan bu hastalar çok sayıda maddeye tepki gös­terirler.
Alerjik durumlar dışında, organ ve sistemlerin özellik gösteren hastalıkla­rında da ürtikerin ortaya çıkışı kolayla­şır. Karaciğerin işlevini iyi yapamama­sına bağlı sindirim güçlüklerinde ya da kolit tarzında kronik enfeksiyonlara bağlı rahatsızlıklarda da ürtiker görüle­bilir. İç salgı sistemi bozuklukları da ürtiker nedeni olabilir. (Erişkinlik dö­nemine geçişten sonra bazı alerjik has­talıkların iyileştiği bilinmektedir.) Has­talığın görülmesinde ailesel ve kalıtsal etkenlerin önemli rolü vardır. Dolayı­sıyla bir ailede aynı ya da değişik yapı­da alerjik hastalıkların bulunması pek ender değildir.
TEDAVİ
Ürtiker tedavisinin temelini antihista-minik ilaçlar oluşturur. Bunlar döküntü­lere yol açan biyokimyasal süreçleri en­geller. Ayrıca kaşmtıyı ve derideki yan­ma duyusunu hafifletir, deri döküntüle­rini hızla geriletir ve bir sonraki nöbetin gelişimine engel olur. Tepkimeyi önle­yen kortizon ya da ACTH (adrenokorti-kotrop hormon) gibi daha kuvvetli ilaç­lan, kan basıncının önemli ölçüde düş­tüğü daha ağır olgularda kullanmak ye­rinde olur. Ürtiker tedavisinde en önemli amaç hastalık etkenini saptayıp ortadan kaldırmaktır. Eğer bu yapılamı­yorsa, alerjen maddeleri ortamdan uzaklaştırma yoluna gidilir. Örneğin her salam yediğinde ürtikerle karşılaşan bir hastanın döküntülerinden kurtulmak için bir daha salam yememesi gerekil. Ürtikere neden olan madde belirlene-mezse, bütün kuşkulu olgularda hasta­nın hafif bir beslenme programı uygula­ması Önerilir. Buıada kolayca ürtikere neden olabilecek yiyecekler verilmez. Genelde pirinçli sebze ve meyveye da­yalı bir beslenme programı 4-5 gün ka­dar ciddi biçimde uygulandığında, akut ürtiker olgularının büyük bir bölümün­de iyi sonuçlar alınmaktadır.
Hastalığın uzun süre devam etmesi, alınan önlemlerin yeterli olmadığım gösterir. Bu durumda, vücudun aşın duyarlılığını değiştirecek bir duyarlılık gi­derici tedavi gerekir. Bu arada sindirim sisteminin düzenli işlev görmesini sağ­lamak da çok önemlidir. Karaciğer ve bağırsak rahatsızlıkları tedavi edilmeli­dir. Karaciğeri zehirli maddelerden arındıran ilaçların ve süt mayalarının kullanılması yararlı olabilir. Hastada iç salgı sistemi bozuklukları da varsa, bunların düzenlenmesi yararlı sonuç verir. Enfeksiyon odaklan ortadan kal damlamalıdır. Ürtikerde mentollü, kala-minli losyonlar yerel olarak kullanıldı­ğında hastayı rahatlatır. Deriye uygu­landıklarında temas alerjisi oluşturabi­leceği için, yerel antihistaminikler kul­lanılmamalıdır.
.
Soru
Ürtikerin komplikasyonları olur mu?
Cevap
Olguların büyük bir bölümünde ürtiker iyi huyludur. Bazen “Anjiyonörotik Qu-incke ödemi” gibi bir komplikasyon du­daklar, ağız mukozası, yutak ve gırtlakta lokal şişmelere neden olur. Hastalık gırt­lağı etkilediğinde, boğulma nöbetleriyle çok ciddi boyutlara ulaşabilir.

Soru
ÜRTİKER TEHLİKESİNE ÖZELLİKLE DUYARLI İNSANLAR VAR MI?
Cevap
Herkes ürtiker olabilir. Belirli uyaranlar hastalarda ürtiker yapabilir. Derileri son
derece duyarlı hastalar, ürtiker yapma­yan çok sayıda uyarana tepki gösterebi­lir. Yapısal olarak bu tepkiye yatkın in­sanlar hastalığa en kolay yakalanan gru­bu oluşturur.
Soru
Vücutta ürtiker en çok nerede görü­lür?
Cevap
Ödemli kabarcıklar belirü bir bölgeye ya da bütün vücuda yayılmış olabilir. Vücudun belirli bölgelerinde büyük şiş­likler ortaya çıkar. Örneğin gözkapaklarındaki kabarcıklarda gözler dışarı doğ­ru balonîaşır. El ayası ve ayak tabanları gibi bölgelerde kabarcık daha az şişkin olarak görülür.

4 Mayıs 2012 Cuma

DOĞAL ANTİBİYOTİK TARİFİ

Prof. Dr. Ahmet Maranki
Toplumumuzda sağlıkla ilgili herşey ilaca bağlanır. İlaçlara karşı bağımlılığımız var.Boğazımız biraz ağrıyınca veya biraz öksürünce gelişi güzel bir antibiyotik alırız.

Bu antibiyotikler de balgamı söktürmez, vücuttan mikrobu çıkaramaz. Antibiyotikler zamanla vücutta bağışıklık sağlarlar ve etkileri kalmaz.
Bunların yerine bizim doğal antibiyotikler kullanmamız lazım.

Doğal antibiyotikler nedir?

Sarımsak, soğan doğal antibiyotiktir. Bunları çok fazla tüketmek lazımdır.

Özel reçete olarak tavsite ettiğimiz doğal antibiyotik tarifi :

Malzemeler:



  • 1 baş sarımsak
  • Yarım limon
  • Yarım litre su
  • Cam kavanoz
  • ailüminyum folyo

Hazırlanışı: 500 CC (yarım litre) kaynatılmış soğumuş suyu cam bir kavanoza koyduktan sonra içine kabukları soyulmuş bir baş sarımsağı rendeleyip, yarım limonu da kabuğu ile dilim dilim doğrayıp atın.

Kapağını kapattıktan sonra (alimünyum folyoyla sararak ışık almasını engelleyebilirsiniz) karanlık bir ortamda 4 gün bekletin. Dört gün beklettikten sonra içinden posasını alın.

Her kışa girerken bir kaç defa bu doğal antibiyotiği tekrarlarsanız savunma mekanizmanız güçlü olur.

Kullanımı: Her yemekten 15 dakika önce aç karnına bir yemek kaşığı içebilirsiniz.

Dışarıdan gelen mikrop ve virüslere karşı etkilidir.Hiç bir yan etkisi de yoktur. Limonu hayatınızdan çıkartmayın.

Tarifimiz bir kişiliktir. Daha fazla su ve ölçüyle de yapabilirsiniz.
 

3 Mayıs 2012 Perşembe

DOĞAYI SEVEN ÇOCUKLAR İÇİN YA-PA UZMAN GÖRÜŞÜ


YÜRÜYÜŞ İÇİN İDEAL YER: ORMAN

Park ya da orman yürüyüşlerini ve doğa keşiflerini ailenizin düzenli bir alışkanlığı haline getirin.
Bir amaç belirleyerek yürüyüşlerinizi daha ilginç hale getirin. Mesela çocuklara çiçek yaprak, taş ya da ot numuneleri toplayabilirsiniz. Her çocuk kendi numuneleri için birer kağıt torba taşısın. Çocuğunuza numunenin ilğinç bulduğu ya da hakkında daha çok şey bilmek istediği şeylerden bir örnek olduğunu açıklayın. Her çocuğun toplayacağı numune miktarına limit koyabilirsiniz.(Üç ya da en fazla beş parça olabilir).
        Dışarıda yürüyüşe çıktığınız zaman, çocuğunuzla neler tecrübe ettiğinize dair konuşmayı ihmal etmeyin. Havadan ve mevsimlerden bahsedin. Dikkatini neler çekiyor? Gökyüzünün görünüşü neye benziyor? Hava güneşli mi?Bulut var mı?Kolay fark edemeyeceği şeylere de dikkat çekin.Ağaçlardaki yaprakların  renkleri ve benzeri mevsimsel ip uçları olabilir.Yürürken çocuğunuza sessiz olmasını tavsiye edin.Böylece bir yandan etrafı gözlemlerken bir yandan da doğanın sesini duyabilir.
         Kötü hava sizi yürüyüşten alıkoymasın. Yüzünde yağmur ya da rüzgârı hissetmek çok güzel bir duygudur. Çocuktan, her yaşı için yaklaşık 1.5 km yürümesi beklenebilir. Yani çocuğunuzun kapasitesini küçümsemeyin. Bir şeyler atıştırmak ya da piknik yapmak için mola verebilirsiniz. Bu sırada çocuğunuz da doğayı gözlemleyecek ve bundan çok hoşlanacaktır.
          Gözlem yapmayı öğrensin Yürürken durup çocuğunuzun dikkatini çeken şeyleri incelemek için yeterli vakit ayırun.Keşifleri ile ilgili çok fazla bilgi vererek kapasitesini zorlamayın.Gördüğü şeyleri açıklamasını isteyin.
           Doğayı koruma Eve döndüğünüz zaman numune torbanızı uygun bir yere boşaltın.Her bir numuneyi tarif ettirin.Onu nerede buldu?Başka yürüyüşlerde havayı,kuşların yaşamını ya da orman seslerini yürüşünüzün ana teması yapın.Çocuğunuzun neler görüp neler duyduğunu deftere not alın.Herkes her zaman doğadan numuneler toplamaya kalkarsa kaynakların tükenebileceğini de açıklayın.
YAPRAK DERSLERİ Yapraklar mevsimlerden haber verir.Çocuğunuzdan yaprakların şeklini,yapısını ve renklerini açıklamasını isteyin.
CANLI YARATIKLAR Bir yaprak üzerinde sürüklenen küçük bir solucan,küçük bilim adamınız için iyi bir araştırma ve eğlence kaynağı olabilir.
BU YÖNE BAK Çocuğunuza kuşları dürbünle nasıl seyredeceğini gösterin.Yanınızda,gördüğü kuşlar hakkında bilgiler edebileceği kitaplar olsun.
UNUTULMAZ ANILAR Çocuğunuzun yürüyüşüne ayak uydurun.Ona istediği zaman durup gördüklerini ve hissettiklerini sindirebilmesi için vakit tanıyın.Oturup tepesinde yükselen bir ağacın dallarını incelemesi,ona bambaşka bir perspektif sunacaktır.
DOĞADA NE YAPALIM
 Bir sincap takip edin
Yaprakların üstünde yuvarlanın.
Göl kenarında oturup kazları seyredin.
Yabani çilek toplayın.
Taş toplayın.
Yabani çiçekleri gözlemleyip inceleyin.
Sırt üstü uzanıp bir ağacın dalların abakın.
Rüzgarı dinleyin.
Kuşları yuvalarında seyredin.
Bir kelebeği takip edin.
Gölgeleri gözlemleyin.
Evinizin etrafındaki ağaçların isimlerini öğrenin.
Yaprakların şekillerini inceleyin.
Etraftaki nesnelerin üzerine aydınger kağıdı koyarak kömürle karalama çalışmaları yapın.
Tohum ve çekirdek toplayın.
Bodur ağaçlar arayın.
Çam kozalakları bulun.
Hayvanların ayak izlerini inceleyin.
Çürümüş bir ağaç bulup burada neler yaşadığını keşfedin.
Gözleriniz kapalı olarak bir mühdet oturun.
Kuş seslerini dinleyin.
Eğrelti otlarını inceleyin.
Temiz havayı içinize çekin.
Bir dere yatağı keşfedin.
Gölgelik bir yerde piknik yapın.
Kollarınızı açın ve helikopter takliti yaparak bir tepeden aşağıya doğru koşun.
Su birikintilerinde mısır yapraklarını kayık gibi yüzdürün.
Yol boyunca çöpleri toplayın.
Mantar toplayın,fakat bunları yemeyin.